Sulak Alanların Ekosistemdeki Yeri ve Önemi
Sulak alanlar, ekosistemin sayısız fayda sağlayan vazgeçilmez çevresel faktörleri arasında yer alıyor. Sürekli su barındıran sulak alanlar olduğu gibi, yılın büyük bir bölümünü kurak geçiren sulak alanlar da mevcut.
Nesli tükenmekte olan birçok endemik balık türü ve vahşi yaşam için habitat teşkil etmesi; su kalitesinin korunması ve geliştirilmesine sağladığı katkı, taşkın sularının depolanması ve kurak dönemlerde yüzey suyu akışının korunmasını sağlaması ve buna benzer gerçekleştirdiği birçok hayati fonksiyon ise sulak alanların benzersiz doğal özelliklerinin bir neticesi olarak ön plana çıkıyor.
Sulak alanlar, yağmur ormanları ve mercan resifleriyle beraber dünyadaki en verimli ekosistemler arasında yer alıyor. Bu alanlar, mikropların, bitkilerin, böceklerin, amfibiyenlerin (hem karada hem de suda yaşayabilen, omurgalılar sınıfından pulsuz hayvanlar), sürüngenlerin, kuşların, balıkların, memelilerin ve daha birçok çeşitte canlının yuvası ve zengin bir ekosistem konumunda.
Yeryüzünün Süngerleri: Bilim insanları sulak alanların sadece yeryüzü için değil atmosferimiz için de çok büyük bir öneme sahip olduğunu özellikle ifade ediyor. Zira sulak alanlar, karbondioksiti atmosfere salmak yerine, bitki toplulukları ve topraklarında depoluyor. Böylece küresel iklim koşullarını hafifletmeye yardımcı oluyor.
Sulak alanlar suyu kirleten maddeleri kendilerine çekerek göllerin, nehirlerin ve su kaynaklarının temiz kalmalarını sağlıyor. Böylece sadece havanın değil suyun da temiz kalmasını sağlıyor. Aşırı yağmurlar neticesinde ortaya çıkan suyu adeta bir sünger gibi emerek taşkın felaketinin oluşmasını engelliyor. Sulak alanların en önemli özelliklerinden biri ise belli bir kısmı tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan kuş türleri için korunaklı bir yuva niteliği taşıması.
Sulak Alanların Sınıflandırılması
Sulak alanları tek bir ölçütle sınıflandırmak mümkün değil. Zira, iklim, yeryüzü şekilleri( topoloji), jeoloji ve su miktarı gibi birçok etken, sulak alanlarda yaşayan ekosistemin yapısını ve dolayısıyla sulak alanın türünü büyük ölçüde belirliyor. Sulak alanın yapısı ise burada oluşacak ekosistemde yaşayacak canlıların türünü ve özelliklerinin belirlenmesinde çok büyük bir etkiye sahip. Sulak alanları zamansal olarak ikiye ayırmak mümkün. Sulak alanlar; tam zamanlı sulak alanlar ve değişken zamanlı sulak alanlar olarak ikiye ayrılabiliyor. Değişken zamanlı sulak alanlar yılın belli dönemlerini kurak geçiriyor. Bunun için verilebilecek en belirgin örneklerden biri ise Afrika’nın 7 harikasından biri olarak kabul edilen Okavango Deltası. Çünkü Okavango yılın büyük bir bölümünde kurakken, Angola’ya Nisan ve Ekim arasında yağan yağmurların meydana getirdiği selin Okavango Deltası’na ancak Temmuz ayında ulaşmasıyla devasa çöl bir anda büyüleyici güzellikte bir sulak alana dönüşüyor.
Sulak Alanlar Nasıl Oluşur?
Okavango Deltası gibi bazı sulak alanların oluşumu için birkaç ay gibi kısa bir süre yeterli olsa da, birçoğunun oluşumu ve gelişimi yüzbinlerce yıl alıyor. Sulak alanların oluşmasına ya da değişmesine neden olan birçok etken var. Bunlardan bazıları ise şu şekilde sıralanabilir.
Taşkına maruz kalan kıyı ovaları: Yükselen deniz seviyesi ile deniz seviyesinin altındaki kıyı ovalarını sel basması, mercanlardan ve gel-git hareketlerinden korunan geniş bataklıklar meydana gelmesine sebep oluyor. Nehirlerin getirdiği alüvyonlar okyanusa ya da denize ulaşmadan önce bu kıyılarda birikiyor ve zamanla bitkiler bu verimli topraklarda kök salarak hem bu sulak alanı dalgalara karşı koruyor hem de zengin bir ekosistemin oluşmasının önemli bir adımını atıyor.
Akarsu Biriktirmesi ile Oluşan Sulak Alanlar: Vadi, koy veya körfezlerin akarsularla taşınan alüvyonlarla oluşan setlerle tıkanması sonucu meydana geliyorlar. Ülkemizde, Ankara sınırları içinde bulunan Mogan ve Eymir Gölleri, vadilerin alüvyonla dolması sonucu oluşan sulak alanlarımızdan. Körfezlerin akarsuların taşıdığı alüvyonla kapanması sonucu oluşan sulak alanlara en iyi örnek ise Aydın ve Muğla sınırlarında bulunan Bafa Gölü. Bafa Gölü günümüzden 2 bin 500 yıl öncesine kadar bir körfez durumunda iken Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla körfez ağzının tıkanması sonucu oluşmuş.
Buzullar: Yeryüzündeki tatlı su rezervinin yüzde 68’ini barındıran buzullar da sulak alanların oluşumundaki önemli aktörlerden biri. Binlerce yıl kapladığı alanlardan küresel ısınmanın da etkisiyle erimesi neticesinde geri çekilen buzullar, devasa buzul kütlelerinin yerinde devasa çukurlar bıraktı. Bu çukurlara zayıf drenaj veya su tabakasıyla kesişmesi neticesinde su dolması, sulak alanları meydana getirdi.
Buzul kökenli sulak alanların kapladığı alan çok büyük olmasa da, özellikle insan etkisinden uzakta olmaları sebebiyle sulak alanlara bağımlı türler açısından güvenli, temiz bir habitat teşkil ediyor. Suları genellikle tatlı su karakterinde ve derinlikleri değişken olan bu sulak alanlar barındırdıkları su hacminin büyüklüğü, boşalım unsurları gibi fiziksel özelliklere bağlı olarak mevsimsel ya da sürekli olabiliyor. Ülkemizde Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesindeki bazı göller (özellikle Artvin – Erzurum arası) bu kapsamda ele alınabilir.
Kunduzlar: Sulak alanların oluşumundaki bir diğer etken ise kunduzlar. Kunduzlar nehirleri ve derelerin önünü kapatarak kendileri için bir yaşam alanı oluşturmakla kalmayıp, devasa bir ekosistemin oluşmasını da sağlıyorlar. Sulak alanların oluşmasında önemli bir rol oynayan kunduzların popülasyonundaki değişimler, kunduzlar tarafından oluşturulan alanların niteliği ve niceliği bakımından önemli bir faktör.
Son dönemlerde avcılık faaliyetleri nedeniyle kunduz sayısının azalması üzerine çeşitli önlemler alınmış ve kunduz popülasyonunun tekrar artmaya başladığı gözlenmiş. Sulak alanların mimarlarından olan kunduzların inşa ettiği setlerden bazıları 100 yıla kadar dayanabiliyor ama setlerin ömürleri genelde daha kısa sürüyor.
Tektonik Kökenli Sulak Alanlar: Meydana gelen yer hareketleri sırasında, yer kabuğundaki kırılmalar ve kıvrılmalar sonucu oluşan çanakların su ile dolması ile oluşan sulak alanlar tektonik kökenli sulak alanları teşkil ediyor. Bu tip sulak alanlara ülkemizde gösterilebilecek en iyi örneklerden ikisi Tuz Gölü ve Beyşehir Gölü.
Yapay Sulak Alanlar: Sulama, içme suyu, taşkın koruma ve enerji üretimi gibi maksatlarla inşa edilen baraj ve gölet gibi biriktirme yapıları yapay sulak alanlar teşkil ederek, insanlar, su kuşları, balıklar ve vahşi yaşam için zengin bir ekosistem oluşturur.
Sulak Alanların Yasal Kapsamı
“Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme” olan ve 1971 yılında imzalandığı İran’ın Ramsar şehrinden adını alan Ramsar Sözleşmesi’nde sulak alanlar; “doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklık, sazlık ve türbiyerler” olarak tanımlanıyor. Sulak alanlar ayrıca oluşumları itibariyle, doğal ve suni olmak üzere iki başlıkta incelenebilir. Doğanın vazgeçilmez bir parçası ve bize armağan edilen eşsiz bir ekosistem olan doğal sulak alanların yanı sıra, içme suyu, sulama, taşkın koruma ve enerji gibi amaçlarla inşa edilen baraj ve gölet gibi suni sulak alanlar da kuşların, balıkların ve yabani hayvanların yuvası haline gelen bir ekosisteme dönüşüyor. Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında yayınlanan ve 2014 yılında revize edilen “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nde suni sulak alanın kapsamı: “İçme, kullanma ve sulama suyu temini ile elektrik üretimi maksadıyla yapılan baraj ve göletlerden uluslararası öneme sahip sulak alan kriterlerinden en az birine sahip insan eliyle yapılmış su yapıları ve çevresinde oluşan sulak alan ekosistemi” olarak belirtiliyor.
Ülkemizde Sulak Alanlar Kurutuluyor Mu?
Halen Afrika’da yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan sıtma hastalığı, 1950’li yıllarda tüm dünyada çok sayıda ölüme neden olmuştu. Bunun üzerine çeşitli önlemler alan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ülkelerin alması gereken önlemlere dair Küresel Sıtma Stratejisi’ni geliştirdi. Bu kapsamda ülkemizde de sıtma ile mücadele kapsamında bazı sulak alanlar kurutuldu ve neticesinde sıtma vakalarında düşüş gözlendi. Günümüzde ise doğal hayatın vazgeçilmez bir öğesi olan sulak alanların kurutulması şöyle dursun, tekrar hayata döndürülmesi ve mevcut sulak alanların iyileştirilmesine yönelik birçok çalışma yapılıyor.