Organik Ürün Neden Pahalı
Yumurta almak üzere markette gittiniz ve iki yumurta paketi yan yana duruyor. İkisinin de içinde eşit sayıda yumurta var. Ancak birinin fiyatı, diğerinin iki katı. Bu fiyat farkının neden kaynaklandığını merak edip paketi incelediğinizde: pahalı olanın üzerinde “organik ürün” ibaresini ve “organik tarım” logosunu görüyorsunuz. İşte “organik tarım” logosu, paketteki ürünün “insan, hayvan ve çevre sağlığına zarar verecek herhangi bir kimyasal girdi ya da katkı maddesi kullanılmadan üretildiği”nin mührü demek. O mührü vuran ise aslında bu işi para karşılığında yapan bir şirket. Yani; bir Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu (KSK)…
Şöyle anlatalım; Türkiye’de bir gıda ürününü “organik ürün” olarak nitelendirebilecek şuan için 35 ayrı Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu (KSK) firması var. Bu Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu (KSK) firmaları, tüketiciye sunulan ürünün “Organik Tarım Esasları”na uygun olup olmadığını denetlemekle mükellef. Peki Kontrol Sertifikasyon Kuruluşları (KSK) ürünün “Organik Tarım Esasları”na uygun olup olmadığını nasıl kontrol ediyorlar? Üründen, topraktan ve sudan dönem dönem numuneler alıp analizler yaptırıyor ve gübre, pestisit gibi üretimde kullanılan girdilerin organik tarıma uygunluğunu kontrol ediyorlar. Bunun karşılığında da denetledikleri üreticiden para alıyorlar. Kontrol mekanizmasının “kilit noktası” da burası. “Parayı verenin düdüğü çaldığı” bir ortamda bu kontrol mekanizması; suistimal endişesi yaratabilir. Neyse ki Tarım ve Orman Bakanlığı, Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu firmalarını denetliyor. Hatta o denetlemeler neticesinde, bazı Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu firmaların sertifikasyon yetkilerinin iptal edildiğini de belirtelim. Sertifikasyon Yetkisi iptal olan firma, en az 2 yıl sistemden siliniyor. O firmanın kontrol ettiği üreticiler de eğer bir usulsüzlük tespit edilmişse 32 bin TL’den başlayan yüklü para cezalarına çarptırılıyorlar.
Diğer taraftan endüstriyel tarım diyebileceğimiz konvansiyonel üretimde ise üreticiyi bağlayan hemen hemen hiçbir koşul yok. Üretici, yetiştirdiği ürünü ister kendi, isterse de tüccar aracılığıyla neredeyse hiçbir denetim olmadan pazara ulaştırabilir. Bu cephede tek kontrol enstrümanı; il tarım ve orman müdürlükleri. Bu nedenle de organik ürünler, konvansiyonel tarım ürünlerine göre daha sıkı bir denetime tabi diyebiliriz.
Aslında meseleye salt denetim eksenli bakmak da organik tarımın felsefesini ıskalamak anlamına gelebilir. Zira, organik tarımda temel prensip, “doğal yöntemlerle sürdürülebilir üretim” … Toprağa, suya, havaya, solucana, kurda, kuşa yaşam hakkı tanımak, ekosistemin tüm paydaşlarını dikkate alarak ekip biçmek… Haliyle bu felsefeyi benimseyen bir üreticinin güven endeksi, daha fazla ürün için çevreye ve mikro canlılara ölüm saçan kimyasalları hiç düşünmeden kullanan çiftçiye göre hayli yüksek. Ancak bazı çevreler, sertifika şartı aramadan doğal yöntemlerle yapılan tarımsal üretimin de aynı organik kadar değerli olduğunu savunuyor ve sertifikanın çiftçiye ek yük olduğunu dile getiriyor. Özellikle son yıllarda büyükşehirlerde artan topluluk destekli tarım örgütlenmelerinin temel çıkış noktası da bu…
Bir tarım ürününün organik olması, “kimyasal gübre, pestisit, hormon ve GDO tohum kullanılmadan üretildiği” anlamına gelir. Konvansiyonel olması ise, muhtemelen suni gübre ve pestisitlerle yetiştirildiğine işaret eder. Söz konusu Türkiye ise, GDO’lu tohum her iki tarım sisteminde de kullanılamıyor. Zira, Biogüvenlik Kanunu’na göre GDO’lu tohumla üretim yapmak zaten yasak.
Diğer taraftan et, süt ya da yumurtanın organik olması; “hayvanın refahına dikkat edilerek yetiştirildiğini”, “doğal yemlerle mümkün olduğunca meralarda beslendiğini”, “GDO’lu yem tüketmediğini” ve “antibiyotiğe sadece hasta olduğunda maruz kaldığını” gösterir. Konvansiyonel hayvancılıkta ise, “GDO’lu yem kullanılır” ve “Antibiyotik, kümeslerde hastalık yaşanmaması amacıyla ve düzenli olarak uygulanır”.
Besinin İçeriği, Üretim Sisteminden Etkilenmez
Ön kabul; organik ürünlerin daha sağlıklı olduğudur… Peki bu algı gerçekten doğru mu? Yani, organik tüketim bizi daha sağlıklı yapar mı? Yanıt; AB’nin hazırladığı “Organik gıda ve organik tarımın insan sağlığına etkisi” başlıklı raporda. Raporun temel savunusu şu:
“Bitkilerin besin içeriği büyük ölçüde üretim sisteminden etkilenmez… Organik de olsa konvansiyonel de olsa fark etmez; vitamin ve mineraller, benzer konsantrasyonlarda bulunur. Sadece organik ür fenolik bileşenler, bazı antioksidanlar ve aminoasitler organik bir miktar daha fazla olur.”
Ancak iki tarım sistemi arasındaki temel fark; son üründeki pestisit yoğunluğu, antibiyotik direnci ve kimyasal gübre kaynaklı kadmiyum yoğunluğunda ortaya çıkıyor. Rapor, tüm bu risklerin organik tarımla azaltılabileceğini savunuyor; “Organik tüketim, böcek ilacına maruz kalmayla ilişkili kronik ve akut riskleri azaltır” diyor. Tabii öyle az buz bir riskten de bahsetmiyoruz. Zira, tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların; kanserden IQ kayıplarına, Alzheimer’dan alerjik reaksiyonlara çok çeşitli hastalıklara neden olduğu biliniyor. Hatta aslında zehir olan ama “böcek ilacı” olarak lanse edilen bu formüllerin, kapsamlı bir risk değerlendirmesine tabi tutulmadan piyasaya sunulduğu da aşikar. Bu da insana sirayet etmesi halinde tam olarak ne gibi bir etkiye neden olacağının bilinmediği anlamına geliyor. Bu açıdan organik bir ürünü raftan aldığınızda, aslında beslenmek isterken farkında olmadan maruz kalacağınız çok sayıda zararlı maddeyi de bertaraf etmiş oluyorsunuz. Diğer taraftan ekosistemi koruyan bir üreticiyi destekliyor olmak da cabası.
Bir diğer avantaj da mevsime uygun beslenmek meselesi. Zira organik tarım yapan çiftçiler çoğunlukla mevsime uygun ürünleri yetiştiriyor. Sera üretimi kısıtlı oranda yapılıyor. Konvansiyonel tarımda ise, sera tipi üretim oldukça yaygın. Bu da tarım zehri anlamına geliyor. Çünkü, kapalı alanda yapılan üretim esnasında uygulanan kimyasallar, rüzgar ve yağmura maruz kalmadığı için geç çözünüyor. Ayrıca yapılan çalışmalarla, mevsim dışı sera üretiminde daha fazla oranda kimyasal kullanıldığı da kanıtlandı. Greenpeace Akdeniz’in yaptığı domates, salatalık ve biber araştırması, sonbaharda üretilen sebzede 3 kat daha fazla tarım kimyasalının bulunduğunu söylüyor…
Organik Ürün Neden Pahalı?
Peki madem organik tarımın bu kadar avantajı var, neden tüm üreticiler organik tarıma geçmiyor? İşte bu noktada devreye, verim, maliyet, karlılık ve pazar gibi kapitalist sistemin parametreleri giriyor. Öncelikle organik üretimi; emek yoğun bir süreç. Mesela, arazinizde ot öldüren zehir kullanmıyorsanız, düzenli olarak ot temizliği yapmalısınız. Bu; daha çok çalışan ve dolayısıyla daha fazla maliyet demek. Ayrıca verimde de biyoteknoloji ve kimyasal bileşenlerin etkisiyle konvansiyonel tarım daha önde. Endüstriye bağımlı hale gelindiğini de not düşelim. Diğer taraftan organik üretimde pazar bulmak da güç. Bir hal ya da büyük kapasiteli depolar yok. Haliyle ürün kaybı daha fazla. Ürünlerin son kullanım tarihlerini haftalar ya da aylarca uzatan bazı koruyucu kimyasalların kullanılmaması da maddi kaybı artırıyor. Tüm bunlara bir de sertifika maliyeti ve nakliyat giderlerini de eklerseniz fatura iyice kabarıyor.
Son yıllarda şampuan, el ve yüz kremleri gibi kozmetik ürünler de “organik” ibaresiyle satılmaya başladı. Fakat, bir kozmetik ürününün organik olarak nitelendirilebilmesi için, ürünün en az %95’inin organik bileşenlerden oluşması gerektiği çok bilinmiyor. Ancak birçok ürün, içeriğinde sadece %1’e tekabül eden bitki oranı organik iken “organik” etiketiyle satılabiliyor. Şaşırdık mı? Hayır…
Kaynaklar
– Tarım Bakanlığı, Denetlemeye Yetkili Kuruluşlar Listesi
– Organik Tarım Kanunu
– Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik
– AP Organik Tarım Raporu
– Organik Gerçeği, Yeni İnsan Yayınları, 2018
Hep merak ettiğim bir konuya değinmişsiniz. Organik yumurta neden pahalı, organik yumurta gerçekten organikse neden herkes organik üretmiyor?
Ama öğrendik ki maaliyet konusu burada yine insan sağlığının önüne geçiyor. Fakat Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu firmalarını denetlemesi gerçekten güzel bir durum.