Organik Tarım
Organik tarım sürdürülebilir bir ekosistem, güvenli gıda, sağlıklı beslenme, sosyal adalet ve hayvanlar için daha iyi yaşam sağlayan bütünsel bir sistem yaklaşımıdır.
20. yüzyılın ikinci yarısında açlık sorununa çözüm için gelişmiş ülkelerce üretilen politikaların başında, yoğun girdi kullanarak birim alandan daha yüksek verim alınması ve yeni tarım alanlarının açılması yer almıştır. 1960’lı yıllarda ıslah çalışmaları sonucu yüksek verimli tohumlar elde edilmiş, geliştirilen kimyasal gübre ve ilaçların yoğun kullanımıyla birim alanda büyük verim artışları kaydedilmiş, tarımsal mekanizasyon ve sulama projeleri oluşturulmuştur. “Yeşil devrim” olarak adlandırılan bu politikalar açlık sorununa kısmen çözüm getirmiş, ancak çevre kirliliğine, üründe kalite düşüklüğüne ve insan sağlığında zararlara yol açmıştır.
IFOAM
Tarımsal üretimin geleneksel yöntemlerle yapıldığı dönemlerde Albert Howard, organik tarımın önemine vurgu yapmış ve bunu vasiyetnamesine de dahil etmiştir (1910). Doğaya saygı anlayışı İngiltere’den sonra Almanya’da, ardından Avusturya’da, daha sonra da bütün dünyada kabul görmüştür. Organik tarımın kurumsal yapı kazanması 1974’de oluşmuştur. Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (International Federation of Organic Agriculture Movement-IFOAM) kurulmuştur. IFOAM, dünya organik ürün üreticilerini aynı şemsiye altında toplamayı amaçlayan bir teşkilat olarak çalışmaya başlamıştır. IFOAM, dünyada organik üretime ilişkin kuralları ilk tanımlayan kuruluştur. Bu kurallar 1998 yılında yeniden düzenlenmiş ve bütün dünyada benimsenmiştir.
Organik tarım ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliği amaçlayan, toprak verimliliğini, çevrenin korunmasını ve gıda güvenliğini esas alan bir tarımsal üretim sistemidir. Organik (Ekolojik) tarım tanım olarak; “Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, esas olarak sentetik tarım ilaçları, hormonlar ve sentetik mineral gübrelerin kullanımını yasaklayan, bunların yerine organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini arttırma, doğal düşmanlardan yararlanılması gibi birçok çevre dostu tekniği tavsiye eden, bütün bu imkanların kapalı bir sistemde oluşturulmasının öneren, üretimde sadece miktar artışını değil ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir. IFOAM organik tarımı, sürdürülebilir bir ekosistem, güvenli gıda, sağlıklı beslenme, sosyal adalet ve hayvanlar için daha iyi çevresel yaşam şartlarıyla sonuçlanan süreçlere dayalı, bütünsel bir sistem yaklaşımı şeklinde tanımlamaktadır. Almanca ekolojik ve biyolojik tarım (ökologisch, biologisch), Fransızca, İtalyanca biyolojik tarım (biologique, biologico), İngilizce organik (organic) tarım ifadeleri eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak, doğal, katkısız, arılı ve benzeri ifadelerle piyasaya sürülen ürünlerin bu özelliklere sahip olmaları organik ürün olarak kabul edilmeleri için yeterli değildir. Organik ürünün, tüketiciye ulaşıncaya kadar, üretim, ambalajlama, taşıma, etiketleme, depolama ve pazarlama aşamalarında yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilerek sertifikalandırılmış ve organik ürün logosunu taşıyor olması gerekmektedir.
Organik tarımın amaçları
Organik tarım sadece gıda üretim yöntemi olarak değil, aynı zamanda, sürdürülebilir tarım, eko-turizm, biyolojik çeşitliliğin korunması, erozyon, çölleşme ve iklim değişikliğine neden olan faktörlerin azaltılması, kısaca sürdürülebilir kalkınmanın unsurlarından biri olarak görülmelidir. Organik tarımın amaçları şöyle sıralanabilir:
- Tüketiciye güvenilir ve kaliteli ürünler sunmak
- İnsan, hayvan ve bitki sağlığını korumak
- Biyolojik çeşitliliğin ve genetik kaynakların korunmasını sağlamak
- Doğal habitat ve ekosistemlerin korunmasını sağlamak
- Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını korumak ve geliştirmek
- Çevre üzerine olumsuz etki yapmayacak yeni tarım teknikleri geliştirmek
- Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak
- Kirliliğe maruz kalmış doğal kaynakları ıslaha özendirmek
- Yerel girdi ve bölgesel kaynakların kullanımını teşvik etmek
- Tarımsal üretimde istihdamı geliştirmek ve iş gücünü verimli kullanmak
- Üreticilere yeterli ve güvenilir gelir temin etmek
- Üretici örgütlenmesini ve sözleşmeli tarım uygulamalarını teşvik etmek
- Eko-turizmi, ihracatı ve üreticilerin dünyayla bütünleşmesini teşvik etmek
- Toplumda sorumluluk bilincini ve ahlaki davranış biçimini yaygınlaştırmak
- Gelecek nesillere kaynaklardan yeterince yararlanabilecek bir dünya bırakmak
Organik tarımın kuralları
1. Organik tarım faaliyetleri, bitkisel üretim, hayvansal üretim, organik tarım faaliyetlerinde kullanılacak girdi üretimi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması ve diğer yetiştiricilik faaliyetlerini kapsar. Organik yolla elde edilen bu ürünlerin hasat, kesim, işleme, sınıflandırma, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracatı ile ürün ya da girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar geçildiği diğer işlemler de organik tarım faaliyetleri kapsamında tutulur.
2. Yönetmelikte belirtilen kurallara uymak kaydıyla bütün ülke sathında organik tarım metodu uygulanabilir. Çevre kirliliğinden şüphe duyulan alanlarda organik tarım yapılıp yapılmayacağına kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu tarafından karar verilir.
3.Organik tarım faaliyetlerinde bulunan müteşebbisler yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde çalışmak zorundadır. Organik tarım faaliyeti, müteşebbis ile yetkilendirilmiş kuruluş arasında imzalanan sözleşme esasına dayanır.
4. Organik tarım faaliyetlerinin bütün aşamaları kayıt altına alınarak izlenebilirlik temin edilir ve kontrole tabi tutulur.
5. Organik tarıma ilk kez başlayanlar bitkisel üretim, hayvansal üretim ve su ürünleri üretimine göre değişmek üzere belirli bir geçiş sürecine tabi tutulurlar. Geçiş süreci ürünleri “Organik Tarım Geçiş Süreci Ürünüdür” etiketi ile pazarlanır.
6. Organik ürünlerin ve girdilerin reklam, tanıtım, ihracat ve ithalatı ulu¬sal mevzuata uygun olarak yapılmak zorundadır.
7. Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) (Genetically Modified Organism (GMO)) ve türevleri organik tarımda kullanılamaz. GDO içeren, GDO’lardan oluşan veya GDO’lardan elde edilen ürünler “GDO ürünleri” olarak adlandırılır ve organik tarımda kullanılmaları yasaklanmıştır.
8. Organik ürünlerle konvansiyonel ürünler genelde birlikte üretilemez. Özel şartlar ve durumlar mevzuata uygun olarak belirlenir. Konvansiyonel üretimde kullanılan bina, alet ve ekipmanlar temizlenip dezenfekte edilerek organik tarımda kullanılabilir.
9. Mevzuata uymayanlara idari para cezası ve çalışma izinlerinin iptali şeklinde cezai hükümler uygulanır.
10. Organik tarım faaliyetlerinde yer alan yetkilendirilmiş kuruluşların, işletmelerin, müteşebbislerin, kontrolör ve sertifikerlerin faaliyetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi, organik tarımın geliştirilmesi, koordinasyonu, tanıtımı ve araştırmaları ve diğer organik tarım stratejilerinin belirlenmesi ilgili resmi kurum nezaretinde yerine getirilir.
Avustralya, Arjantin, İtalya, ABD, Brezilya, Uruguay, Almanya, İspanya, İngiltere ve Şili organik tarım yapan ilk 10 ülke olup, organik tarıma ayırdıkları toplam 23.7 milyon hektar arazi varlığıyla dünya organik tarım arazi varlığının %75’ine sahiptir. Dünya organik ürün pazarı meyve ve sebze ağırlıklıdır ve ürün yelpazesi giderek gelişmektedir. Gelişmiş ülkelerde yetişmeyen ürünler gelişmekte olan ülkelerden ithal edilmektedir. Organik tarım, üretici ve ihracatçıya ürününü daha iyi koşullarda değerlendirme imkanı sağlamaktadır.
Bir çalışmada, organik zeytin ve çekirdeksiz kuru üzümde birim maliyet konvansiyonel yetiştiriciliğe göre yaklaşık %30 daha yüksek iken, organik fındık, pamuk ve buğday yetiştiriciliğinde birim maliyet konvansiyonel sisteme göre %4.6-8.7 daha düşüktür. Organik üretim sayesinde çiftçi %1-15 oranında gelir sağlamaktadır.
Türkiye organik pazarı
Türkiye’de organik tarım, teknolojinin tarıma geç girmesi nedeniyle 1950’li yıllara kadar doğal olarak uygulanmış, doğal toplama alanlarının azalması nedeniyle 1984-1985’te bilinçli olarak başlamıştır. Bu dönemde Ege bölgesinde incir, üzüm, kuru incir, kuru üzüm elde edilmiş, daha sonra kuru kayısı, fındık gibi ürünler de üretime dahil edilmiştir. Yabancı şirketler ülkelerinde oluşan talebi karşılamak amacıyla ülkemizde üretim projeleri oluşturmaya başlamış, ülkelerindeki danışmanlık, kontrol ve sertifikasyon işlemleri için aracı rolü üstlenmiştir. Sonraki yıllarda az sayıda da olsa Türk uzman yetişmiş ve süreçte rol almaya başlamıştır. İzmir bu konuda cazibe merkezi haline gelmiştir. Günümüzde üretilen, yoğunlukla kuru ve kurutulmuş ürünlerden oluşan organik ürünlerin önemli bir bölümü Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.
Organik tarımla ilgili yasal düzenlemeler 1985’de başlamış, organik tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacı ile 1992’de Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği kurulmuş ve dernek tarafından ” 2.Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı” düzenlenmiştir. 1994’de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik” yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Organik Tarım Kanunu 03.12.2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de, Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 10.06.2005 tarih ve 25841 saydı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’de organik tarım ürünlerinin butik dükkanlarla birlikte hipermarketlerde satışa sunulması, fiyat yüksekliği, ürün yelpazesinin yetersizliği, tüketici bilinçsizliği gibi nedenlerle ilk aşamada sorunlar yaşanmış, satışın gerçekleşmesi için konvansiyonel ürünlerle aynı veya daha düşük fiyat politikaları izlendiği görülmüştür. Ancak zaman içinde tüketici bilinci oluşmuş ve talebin yükselmesiyle pazar canlanmaya başlamıştır. Klasik ihraç ürünlerimiz olan kuru üzüm, incir, kuru kayısı ve fındığa ilave olarak kuru yemeklik tane baklagiller, işlenmiş meyve ve bazı endüstri bitkilerinin ihracatında da artışlar görülmektedir.
SWOT analizine göre Türkiye’de organik tarımın güçlü, zayıf yönleri ile fırsat ve tehditleri değerlendirilmiştir. SWOT analizi, bir işletmenin, ülkenin veya bölgenin bütün olarak güçlü ve zayıf yönlerini belirlemekte ve dış çevreden kaynaklanan fırsat ve tehditleri ortaya koymakta kullanılan bir tekniktir. SWOT, İngilizce kelimelerin baş harflerinden oluşmuş bir kısaltmadır: S:Strength (güçlü yönler), W:Weakness (güçsüz/zayıf yönler), 0:0pportunity (sahip olunan fırsatlar), TThreat (karşı karşıya bulunan tehdit ve tehlikeler).
Türkiye’de organik tarımın güçlü yönleri ve fırsatlar
- Doğal şartlar ve biyoçeşitlilik açısından farklı ürünler yetiştirmeye elverişli olması
- Organik koşulların birçok yerde yılda iki-üç ürün elde etmeye uygun olması
- Maliyeti yüzünden pek çok çiftçinin suni kimyasalları az kullanması veya kullanmaması
- Organik tarımı destekleyici geleneksel bilgi ve tecrübenin var olması
- Emek yoğun tarım işçiliğinin yaygın olması
- Organik tarım sektörü ile istihdamın arttırılması
- Organik tarım faaliyetlerinin denetim ve kontrolünden sorumlu kurumların olması
- Sektördeki örgütlenmeyi geliştirecek Üretici Birlikler Kanunu’nun çıkması
- Avrupa Birliği destekli organik tarım projelerinin başlamış olması
- Tüketici bilincinin gelişmesi ile sağlıklı, kaliteli organik ürünlere talep oluşması
- Dünyada organik ürünler, agro-ekoturizm ve sağlık turizmine yönelik talebin artması
- Türkiye’nin fındık, incir, kayısı, üzüm gibi türlerde dünya üretiminde söz sahibi olması
- Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle dış pazarlara erişim imkanının güçlü olması
Türkiye’de organik tarımın zayıf yönleri ve tehditler
- Çevresel kirliliğin artması
- Erozyon
- Küresel iklimin değişmesi
- Tarım topraklarının amaç dışı kullanılması
- Ülke arazilerinin çok küçük, parçalı, dağınık olması ve mekanizasyonda engel teşkil etmesi
- Gen kaynaklarının etkin olarak koruma altına alınamaması
- Hastalık ve bitki zararlılarına karşı etkin koruma yapılamaması
- Ürün analizlerinin yapılabildiği akredite laboratuvarların yetersiz olması
- Organik tarım ürünleri üretiminde hayvansal üretimin payının düşük olması
- Konvansiyonel üretim yapan çiftçilerin kendini yenileyemeyip eski yöntemleri sürdürmesi
- Organik gıda fiyatlarının konvansiyonel ürünlere oranla yüksek olması
- İhracat pazarına girişte teknik engeller olması
- Organik girdi temininde büyük oranda dışa bağımlılık olması
- Dünyada söz sahibi olunan ürünlerde pazar hakimiyeti ve marka oluşturulamaması
- Diğer ülkelerde organik tarıma devlet desteğinin artması
- Organik tarım alanında Ar-Ge çalışması ve yayınların yetersiz olması
- Organik tarımla ilgili ulusal ve uluslararası verilerin eksik olması
- Kamu örgütlenme yapısının dağınık, kurumlar arası işbirliğinin az olması
Ülkemizin sahip olduğu doğal avantajlar yanında üreticimizin gayreti organik pazarın hızla gelişmeye devam edeceğini göstermektedir.