Plansız Şehirleşme ve Ulaşım
Yerleşik hayat ve ulaşım, insanoğlunun doğal alanları dikkate almadan sürdürdüğü plansız yapılaşmaya dönüşünce, doğaya yönelik tehditlerden birini ifade eder. Türkiye’de de şehirleşme ve karayolu ağı neredeyse tüm doğal yaşam ortamları için en önemli tehditlerden biri konumuna gelmiştir. Toprak kaymasıyla yıkılan evlerden, taban suyu yükselmesiyle sular altında kalan lüks banliyölere kadar uzanan örnekler, akarsu ve göllerin dahi bu tehditten payını aldığını kanıtlamaktadır. Kıyıların, “değersiz” addedilen makinin ve orman alanlarının feda edildiği bacasız sanayi turizm ve şehirlerin hızla büyümesine neden olan iç göç, özellikle son yirmi yılda doğal yaşamın geri dönüşü olmayacak şekilde kaybolmasına neden olmuştur.
Bu plansız yapılaşma insan faaliyetlerini el değmemiş noktalara kadar taşıdığı gibi insan kaynaklı kirliliğin de artmasına neden olmuştur. Üstelik, doğal yaşamın sınırları insanların kültürel olarak oluşturdukları sınırlara benzemez. Bu nedenle, yiyecek bulabileceği alanla bulunduğu nokta arasından otoyol geçen bir türün yaşama olasılığı son derece düşüktür. Sığ sularda yumurtlayan deniz canlıları, otoyol genişletme çalışmalarıyla dolgu yapılan kıyılarda bir daha asla üreyemez.
Şehirlerin ve yeni yerleşim alanlarının yayılma biçimini belirleyen en önemli etken ulaşımdır. Önce yollar açılır, ardından yeni evlerin temelleri atılır. Karayolları, diğer ulaşım tiplerine oranla spekülatif büyümelere en fazla olanak veren ulaşım biçimidir. Demiryolu, noktasal dağılımı ve daha kontrollü bir büyümeyi öngördüğünden, doğal alanların kaybını önleyici bir özelliğe sahiptir.
İmardan birinci derece sorumlu kurumlar belediyeler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Ancak turizme ve ulaşıma yönelik ulusal politikalar, zaman zaman ilgili bakanlıkları karar verici hale getirmiş, hatta onların resmi planlar ve yasalar üstü hareket etmesine olanak taşımıştır. Bu durum gerek merkezi-yerel arası, gerekse merkez içi yetki karmaşasını ortaya çıkarmış ve doğayla ilgili verileri dikkate alabilecek yasal düzenlemeleri bütünüyle devre dışı bırakmıştır. Bütün sorumlu kurumlar (Orman ve Su, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Şehircilik bakanlıkları gibi) İmar Yasasına tabidir. Ancak söz konusu yasa, sonradan çıkarılan hazine arazilerinin satışı, “imar ıslah planları” ve benzeri düzenlemelerin etkisiyle gücünü kaybetmiştir.
Ulaşım biçimlerinin dağılımı (%)
ÜLKELER | ABD | ALMANYA | TÜRKİYE |
Karayolu | 27,2 | 58,2 | 95 |
Demiryolu | 38,3 | 22 | 3,2 |
Denizyolu | 24 | 12 | 0,1 |
Havayolu | 10,5 | 7,3 | 1,7 |
Ulaşım biçimleri ülkemizde, gelişmiş ülkelerin aksine son derece dengesiz bir dağılım sergiler. Daha planlı ve doğa dostu bir büyümenin altyapısını oluşturan demiryolu ve deniz taşımacılığının Türkiye’de önemi çok azdır. Öte yandan büyük maliyetli karayolu projeleri söz konusu bölgenin ihtiyacına, yaratacağı sosyal ve çevresel sonuçlara ve hatta yasal engellere bakılmaksızın hayata geçirilmektedir. Örneğin Kıyı Kanunu, kıyılarımızın geleceği için tek teminat olmasına karşın, bu kanun yol projelerinde şu ya da bu şekilde devre dışı bırakılmaktadır. Türkiye kıyılarının dört bir yanında dolguyla yapılan karayolu çalışmaları bu durumun en iyi göstergesidir.
Bugün doğal yaşamım üzerindeki bu tehditlerin ortadan kalkması ancak sağlıklı bir planlama ve değerlendirme ile mümkündür. Demiryolu ve denizyolu ulaşım türlerinin gelişmesi bu konuda çalışan sivil toplum örgütleri ve meslek odalarının desteklenmesiyle sağlanacaktır. Bize yünden kundağı ve pamuktan yorganı veren doğa ananın üzerini kısa vadeli hesaplar uğruna taşla ve betonla örtmek, medeniyetin hiçbir şekli ile bağdaşmaz.