Otomobil İcat Oldu Bisikletin Sihri Bozuldu
Bisiklet bir ulaşım aracından ziyade kavuşma aracıdır. Çünkü romantik bir nesnedir. Bisiklete binen kişi, vuslata ermiş bir âşık gibi kör olur ve dünyayı olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi görür. Bunun en iyi örneklerinden birini “Velosipet İle Bir Cevelan” adlı kitapta buluruz. İlk basımı 1900 yılında yapılan bu kitapta İbnülcemal Ahmet Tevfik, arkadaşıyla birlikte İstanbul’dan Bursa’ya yaptığı bisiklet yolculuğunu anlatır. Ahmet Tevfik, bisiklet aşığı ve bisiklet misyoneri bir gazetecidir. Etrafındaki herkese tutkusunu aşılamak niyetindedir. Gezdiği yerleri cennetten birer bahçe gibi tasvir etmiştir. Halbuki o dönemde aynı bölgede görev yapan hekim Şerafettin Mağmumi’nin hatıralarındaki tablo, Ahmet Tevfik’in anlattıklarıyla taban tabana zıttır: bölge açlık ve yoksulluktan kırılmaktadır ve yaygın bir kolera vakası vardır. Ahmet Tevfik bunları görmemiştir. Kitabı günümüz Türkçesine çeviren Cahit Kayra bu durumu, Ahmet Tevfik’in saf, naif, iyi niyetli ve romantik olmasına bağlar. Aslında bu, bisikletin sihridir. Aynı yıllarda Harvard’dan yola çıkıp vapurla İstanbul’a gelen ve Pekin’e kadar bisikletle “cevelan (gezinmek)” eden Amerikalı iki öğrenci de, yolculuklarını “Across Asia on a Bicylce” (Bisikletle Asya’yı Geçmek) adlı kitapta anlatmıştır.
Bu gezilerden de anlaşıldığı üzere bisiklet, icadından kısa bir süre sonra bu coğrafyaya girmiş ve büyük heyecan uyandırmıştır. Ancak yüzyıl önce göle çalınan maya tutmamış, halkımız bisiklete bir türlü teveccüh göstermemiş ve kendini “motorize kültür”e teslim etmiştir. İstatistiklere bakılırsa Türk halkı bisiklet kullanmak için can atmaktadır. Gerçekte ise bu ülke de bisiklet “öteki” nin tekidir.
Otomobil insanı
Az emekle çok sonuç almayı seviyoruz. Bisiklet kullanıcılarının hemen hepsi, “kardeşim niye bu kadar pedal çeviriyorsun, alsana kendine bir araba, rahatça gidersin” yorumuyla karşı karşıya kalmıştır. Diyelim ki bir bisiklet edinip şehir içinde kullanmaya başladınız. Önce yakın çevrenizden birileri sizi garipseyecek, ardından mahalle ve şehir ahalisinin bakışları üzerinize yapışacaktır. Hele bir de güvenliğiniz için kask taktıysanız seyredin şenliği. Çünkü bisiklet kaskını taktığınızda uzaylıya veya böceğe benzetilebilirsiniz. Biz uzaylı görünce taşlar, böcek görünce ezeriz. “Zaten bu yollar bize yetmiyor sende nereden çıktın” diyerek, yolun en sağında işgal ettiğiniz yarım metrelik bisiklet yoluna bile göz diker, arabalarını üzerinize sürerler.
Bisiklet, enerjisini bizzat sürücüsünden alır, mütevazı, eşitlikçi ve barışçıdır; otomobil ise yabancı bir enerji kaynağı olmadığında hurda yığını haline gelir, “altta kalanın canı çıksın” ideolojisini temsil eder ve insanı kendi tabiatına yabancılaştırır. Birkaç yıl önce Kapadokya’ya gitmiştik. Gün boyu, gökyüzünde süzülen yırtıcı kuşları hayran hayran seyrettik. Akşam şoföre “burada ne kadar çok kartal, şahin var” dediğimizde aldığımız cevap şu oldu: “Yoo, aslında Reno daha fazladır”.