Atık Kirliliği

Kalıcı Orga­nik Kirleticilerin Yönetimi

Günümüzde kimyasalların kullanılmadığı bir hayat düşünmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Kimyasalların kullanım alanları genel olarak, temizlik ürünleri, boya, kozmetik ürünleri, ilaçlar gibi tüketim mallarının yanı sıra, tarım sektörü için gübreler ve tarım ilaçları, kimya sanayinin de dahil olduğu imalat sanayinin ihtiyaç duyduğu organik ve inorganik kimyasallar, boyalar, laboratuvar kimyasalları, termo-plastikler şeklinde sıralanabilir.

 

Kimyasalların yaklaşık % 30’u doğrudan tüketim malları ve % 70’i sanayi için ara mal ya da hammadde olmak üzere iki amaç için kullanılmaktadır.

 

Dünyada ve ülkemizde böylesine büyük bir yere sahip olması doğal olarak insan sağlığı ve çevreye olan etkilerinin hem küresel hem de ulusal ölçekle ele alınması ve kontrol altında tutulması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

 

Kimyasalların, istenerek ya da istenmeden vücudumuza girmesi doğrudan ölümle sonuçlanabilir; sonucu ölümle biten birçok ölümcül hastalıklara (kanser, siroz, vs.) yakalanmamıza sebep olabilir; kısa süreli hastalık ya da alerjilere (bulantı, kusma, baş ağrısı, kaşıntı, vb.) sebep olabilir; ya da aksine bu kimyasallar bizim bazı hastalıklardan kurtulmamızı sağlayabilir.

 

Bu durum çevre açısından da benzerlik göstermektedir. Kimyasallar, hava, su ve toprak gibi çevresel alıcı ortamlara isteyerek ya da istenmeden karışabilir ve bu ortamların kısa süreli ya da kalıcı olarak zarar görmesine ya da bu ortamların zararlılardan temizlenerek yarar görmesine neden olabilir. Her iki durumda da yarar ve zarar miktarını belirleyen etken kullanılan kimyasalın özelliği ve miktarıdır.

 

Kimyasalların Yönetimi Küresel Bir Sorundur

 

Son yarım yüzyılda kimyasalların kontrol altında tutulması ve uluslararası ölçekte ele alınabilmesi için Etkin Kimyasallar Yönetimi yaklaşımı geliştirilmiştir. Hem küresel ölçekte hem de ülkemizce benimsenen bu yaklaşım ile kimyasalların yönetiminde bütünleşik bir sistem ortaya konmuştur.

 

Yani bir kimyasalın ortaya çıkmasından atık konumuna gelinceye kadar ki süreçlerinin etkin bir şekilde kontrol altında tutulması esas alınmıştır.

 

Bu yaklaşımın ana bileşenleri, kimyasalların kaydının tutulması, bu kayıtların değerlendirilmesi, yapılan değerlendirme neticesinde, kimyasalların sınıflandırılması ve etiketlenmesi, sınıflandırılan kimyasalların yasaklanması, kısıtlanması ya da izne tabi tutulması, kimyasalların taşınmasında özel şartların belirlenmesi, kimyasallardan kaynaklanan kazalara müdahale edilmesi ya da bu kazaların en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alınması, profesyonel kullanımlarda maruziyetin önüne geçilmesi için önlemlerin alınması ve kimyasalların etkin yönetiminde uluslararası işbirliğidir.

 

Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK’lar)

 

Kimyasal maddeler içerisinde önemli bir yere sahip olan Kalıcı Organik Kir­leticiler (KOK’lar), fotolitik, kimyasal ve biyolojik bozunmaya karşı direnç göstermeleri nedeniyle doğaya salındığında olağandışı uzunlukta ve uzun zaman süreleri boyunca ayrışmadan kalan belirli birtakım fiziksel ve kim­yasal özelliklere sahip, doğal veya antropojenik kökenli organik bileşik­lerdir. Kalıcı Organik Kir­leticiler geleneksel olarak üretilmiş pestisitler, sanayi kimyasalları ve endüstriyel aktiviteler sonucu is­tenmeden (kasıtsız) ortaya çıkan tehlikeli kimyasallardır. Bu bileşiklere, transformatör yağı olarak da bilinen PCB’ler gibi endüstriyel kimyasallar, böcek öldürücü olarak bilinen DDT gibi pestisitler ile dioksinler ve furan­lar gibi yan ürünler dahildir.

 

Karbon bazlı bileşikler olan Kalıcı Organik Kir­leticiler, karbon zinciri genellikle hidrojen ve oksijen atomları ile klor veya brom gibi halojenlerle sarılıdır. Kimya sa­nayinin sayısız yapısal olasılıkları bu­lunan klora bağımlı olması nedeni ile bilenen çoğu Kalıcı Organik Kir­letici, organoklor kimyasal grubuna (örneğin, DDT, aldrin, endrin, klordan) aittir.

 

Kalıcı Organik Kir­leticiler doğal ortamda kırılamayan ve çözünemeyen bir yapıya sahiptir. Bu nedenle bu kimyasallar onlar­ca yıl boyunca çevrede kalıcı olarak birikirler. Biyolojik olarak da kalıcı olan bu bileşikler, yağda çözünen bir yapıya sahip olduklarından hayvanların yağ dokularında da uzun süre kalabilir ve besin zincirine kolaylıkla girebildiklerinden özellikle besin zincirinin en üstünde bulunan kartallar ve insanlar gibi yırtıcılarda yüksek konsantrasyonlarda birikebilir.

 

Biyolojik olarak birikim özelliğine sahip olmaları nedeni ile, Kalıcı Organik Kir­leticiler kronik olarak toksiktir (zehirlidir) ve insanlar ve doğal hayat üzerinde ciddi uzun süreli sağlık problemlerine sebep olurlar. Kalıcı Organik Kir­leticilerin yarattığı hasarların kanıtları hayvanlarda daha sık görülmesine rağmen insanlarda özellikle karaciğer hasarı, bağışıklık ve üreme sistemi rahatsızlıklarında da rol oynamakta ve çocuk gelişimini olumsuz etkileyerek ölümlere de neden olmaktadır.

 

Kalıcı Organik Kir­leticiler konvansiyonel hava akımları, buhar döngüsü ve birikim yolları ile uzun mesafeler katedebilirler. Tro­pik sıcaklıklarda buharlaşan Kalıcı Organik Kir­leticiler yüksek irtifaya ulaşabilir ve daha dü­şük sıcaklıklarda özellikle kutuplarda yoğunlaşarak hiçbir şekilde üretilmediği ya da kullanılmadığı halde bu bölgelerde birikme özelliği gösterirler.

 

Dolayısıyla, insanlar, yaban hayvanla­rı ve diğer organizmalar Kalıcı Organik Kir­leticilere pek çok durumda nesiller boyu sürebilen uzun zaman süreleri boyunca maruz kalmakta ve sonuçta hem akut, hem de kronik olarak toksik etkiler mey­dana gelmektedir.

 

Ayrıca, Kalıcı Organik Kir­leticiler besin zinciri aracı­lığıyla insanlara da geçmekte olup, anneden çocuğa aktarılmakta ve ba­ğışıklık, sinir ve üreme sistemi üzerinde önemli etkilerde bulunmakta ve kansere yol açtıklarından şüphelenilmektedir.

 

Bu kimyasallarla mücadele sadece ülkemizde değil dünyada büyük bir titizlikle sürdürülmekte olup bu kim­yasalların insan sağlığı ve çevreye olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla Stockholm Sözleşmesi, ülkemizin de dahil olduğu 179 ülke tarafından onaylanmıştır.

 

Kullanım ve maruziyete dikkat

 

Kalıcı organik kirletici kimyasallara maruziyetin en önemli kaynağı gıdalardır. İnsanlar, özellikle yağ içeriği yüksek olan et, balık, kümes hay­vanları, süt ve süt ürünlerinin tüke­timiyle ve günlük tüketilen sebze ve meyvelerde olabilecek pestisitlerin kalıntıları şeklinde bu kimyasalları vücutlarına alırlar.

 

Bunların yanı sıra endüstriyel üre­timler, atık yakma gibi faaliyetlerin yapıldığı alanlara yakın yerlerde ya­şayan insanlar içtikleri sular ve so­ludukları hava ile bu kimyasallara maruz kalmaktadırlar. Bebekler ve çocuklar bu kimyasallara karşı çok daha hassastırlar ve anne sütü ile daha hayatlarının ilk günlerinde bu kimyasal maddelere maruz kalarak ileride ciddi sağlık sorunları yaşaya­bilirler.

 

Ayrıca, tarım sektöründe çalışanlar ve çiftçiler de özellikle pestisit grubu bitki koruma ürünlerinin uygulanma­sı esnasında bu kimyasallara maruz kalabilmektedir.

 

Anne sütü

 

Anne sütünün yeni doğan bir bebek için ne kadar önemli olduğu gün geç­tikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Anne sütünün içeriğinde ise annenin vü­cudundan doğrudan süte aktarılan yağ doku da önemli bir miktar teşkil etmektedir.

 

Konu ile ilgili olarak yapılan çalışma­larda, Kalıcı Organik Kir­leticilerin anne sütünden be­beğe ya da plasenta yolu ile doğrudan fetusa geçerek vücutta birikmeye ve böylece zararlarını göstermeye çok küçük yaşlarda başladığı bildirilmek­ledir.

 

Annenin yağ dokusunda biriken Kalıcı Organik Kir­leticilerin annenin vücut ağırlığına bağlı tolerans değerinin yüksek olması nedeniyle anne için hayatı bir tehlike arz etmese bile anneden yaklaşık 25 kat daha az vücut ağırlığına sahip bir bebek için durum daha ciddi seviyelere ulaş­maktadır.

 

Metabolizmada, nörobilişsel etkiler, toksik etkiler, anti-östrojenik etkiler gösteren, endokrin sisteminde, bağı­şıklık sisteminde, üreme sisteminde, hormonal sistemlerde ciddi sağlık sorunlarına neden olan Kalıcı Organik Kir­leticiler birisi olan Poliklorlu bifeniller ile ilgili olarak, anne ve anne sütünde yapılan çalışmalarda, kirli düzine içerisinde yer alan bu kontaminantın, annenin yağ dokusundaki, serum lipitlerin­deki ve süt yağındaki düzeyinin aynı olduğu belirlenmiş, anne sütü ile vü­cuttaki Poliklorlu bifenillerin yüzde 25’inin bebeğe geçtiği tespit edilmiş­tir. Aynı durum diğer Kalıcı Organik Kir­leticiler için de geçerlidir.

 

Bu sebeple bebek sahibi olmayı dü­şünen ya da sahibi olan annelerin bu kimyasallara maruziyetten kaçın­maları kendileri için olduğu kadar bebekleri için de çok önemli bir zarurettir.

 

Tarım ilaçları

 

Pestisitlerin başlangıçta hayat kur­taran ürünler olarak görülüyor ol­masına karşın, daha sonra yapılan çalışmalar bunun tersine bir duru­ma işaret etmiştir. Özellikle Organik klorürlü içeren pestisitlerin çevrede kalıcı özellik gösteren bir kimyasal yapısı bulunmaktadır.

 

Bu pestisitler, organizmalarda veya atmosferde birikim yapmaktadır. Bu maddeler ayrıca üremeyle ilgili so­runlara, sakat doğumlara, bağışıklık ve endokrin sistemlerinde yıkıma yol açmakta olup, kansere neden olabil­mektedir.

 

Bu sebeple, özellikle tarımım yaygın olarak yapıldığı bölgelerde, pestisit kullanımında maruziyeti en aza indi­recek tedbirlerin alınması, gereğin­den fazla pestisit tüketilmemesi ve ihtiyaca uygun ürünlerin bilinçli bir şekilde kullanılması bu kimyasallara hem üreticilerin hem de tüketicilerin maruziyetini azaltmak açısından büyük önem arz etmektedir.

 

Kalıcı Organik Kir­leticiler ile ilgili Sanayiciler ne yapmalı

 

Kalıcı Organik Kir­leticiler ile ilgili tüketicilerden daha çok üreticilerin sorumluluğu bulun­maktadır. Kalıcı organik kirleticiler sanayide kasıtlı üretildiği gibi belirli bir ürünün üretilmesi esnasında is­tenmeden yan ürün olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda, kalıcı organik kirleticilerin insan sağlığı ve çevreye olan etkilerini ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek için sa­nayiciler, küresel anlamda kabul gör­müş, Mevcut En İyi Teknikler (BAT) ve En İyi Çevresel Uygulamalar (BEP) rehber dokümanlarına göre üretim süreçlerini yeniden değerlendirmeli ve Kalıcı Organik Kir­letici salınımlarını azaltıcı tedbirler almalıdırlar.

 

Sonuç

 

Kimyasalların hayatımızda bu kadar rolü varken bu kimyasallardan uzak durmaya çalışmak yeterince etkin bir uygulama değildir. Bunun yerine kimyasalları belirli bir süreç içerisin­de değerlendirip, maruziyetlerini or­tadan kaldırmak ya da insan sağlığı ve çevreye olan etkilerini azaltmak daha uygulanabilir bir yöntemdir.

 

Kimyasallar içerisinde, Kalıcı Orga­nik Kirleticiler, hem tehlike özellikleri hem de sadece ulusal değil küresel anlamda sorumluluk taşımaları se­bebiyle ayrı bir yere sahip olup sessiz ve derinden etki eden bu kimyasalla­rın yönetimini titizlikle yapmak büyük önem arz etmektedir.

Yeşil Kalem

Daha yeşil ve güzel bir Dünya için yola çıkan Yeşil Aşkı, herkesi Dünya’ya zarar vermeden, çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaşama davet ediyor. Bütün gayemiz; temiz bir çevre, yaşanabilir bir dünya ve yeşil gören gözlerdir. Yeşil görmeyen gözler, Renk zevkinden mahrumdur.

blank

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir