Hayvanların Besin Maddelerinden Yararlanmasını Arttırmak
Çiftlik hayvanlarının beslenmesinde yemden yararlanmayı arttırmak, hayvan sağlığını korumak, hayvansal ürünlerin miktar ve kalitesini olumlu yönde etkilemek, en önemlisi maliyeti düşürmek amacıyla yem katkı maddeleri kullanılmaktadır. Yem katkı maddesi olarak kullanılan ve kullanımına izin verilen maddeler genel olarak dört grup altında toplanabilir:
- Tamamlayıcı maddeler
- Yardımcı maddeler
- Gelişmeyi ve yemden yararlanmayı teşvik edici maddeler
- Hastalıklardan koruyucu maddeler.
Bunlar arasında, gelişmeyi ve yemden yararlanmayı teşvik eden ya da verim arttırıcılar olarak adlandırılan yem katkı maddelerinin hayvan beslemede kullanımının en önemli nedeni, hayvan sindirim sistemi hastalıklarına yol açan Salmonella ve Coliform grubu patojen mikroorganizmaların üremesine engel olmaktır. Sindirim sistemindeki mikroorganizma populasyonunu yararlı mikroorganizmalar lehine değiştirerek hayvanların besin maddelerinden yararlanmasını arttırmak da hedeflenmektedir. Bu yönde başarı elde etmek için 1940’lı yıllardan itibaren hayvansal üretimde antibiyotikler önem kazanmış ve 2006 yılına kadar yaygın kullanımına devam edilmiştir. Ancak, Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization, FAO) ile Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization, WHO) büyüme uyarıcı antibiyotiklerin potansiyel tehlikelerini görerek antibiyotik kullanımında önemli risklerin olduğunu bildirmiştir. Son yıllarda tüketicinin bilinçlenmesi, gıda kalitesi ve güvenirliğinin ön plana çıkmasıyla hayvan ve insan sağlığını tehdit eden sentetik yem katkıları yerine doğal kaynaklı ürünlerin kullanımı ön plana çıkmış, tıbbi ve aromatik bitkilerle bunlardan elde edilen aktif maddelere gösterilen ilgi artmış ve bu bitkilerin evcil hayvanlar üzerindeki etkilerini saptamaya yönelik çalışmalara hız verilmiştir.
Doğada yetişen 300’e yakın bitki familyasının yaklaşık 1/3’ü uçucu yağ içermektedir. Bu familyalardan bazıları özel bir öneme sahiptir. Örneğin, Laminaceae (Labiatae) familyası için Türkiye önde gelen bir gen merkezi olarak kabul edilmektedir. Laminaceae familyasında bulunan Origanum, Sideritis, Salvia, Mentha ve Ocimum türleri bütün dünyada en önemli aromatik bitkiler arasında yer almaktadır. Tıbbi ve aromatik bitkiler eski çağlardan bu yana antimikrobiyal etkilerinden dolayı dünya çapında kullanılmaktadır. Bu bitkilerden elde edilen uçucu yağların, antibakteriyal, antifungal ve anti-oksidan özellikleri dolayısıyla hayvan yemlerinde doğal katkılar olarak kullanılabileceği yıllardır ifade edilmektedir.
Antibiyotiklere alternatif olarak üzerinde durulan aromatik bitkilerden kekik, hayvan beslemede kullanılabilecek, üzerinde en fazla araştırma yapılan bitkilerdendir. Aynı çiçekli bitki ailesi içinde bulunan farklı cinslere ait bitki türleri kısaca kekik olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizde ticareti yapılan ve yaygın olarak kullanılan, hepsi Ballıbabagiller (Labiatea=Laminaceae) familyasına bağlı kekik türlerinin dahil olduğu cinsler Origanum, Thymbra, Coridothymus, Satureja ve Thymus’dur. Bunlardan en fazla ihracatı yapılan türlerin ortak özelliği, yüksek düzeyde uçucu yağ içermeleri ve uçucu yağın ana bileşenlerinin timol ve/veya karvakrol olmasıdır. Kekik türleri, antiseptik bileşikler olarak bilinen bu iki fenolü farklı konsantrasyonlarda uçucu yağının yapısında bulundurur. Fenoller bakterilerin hücre membranlarındaki proteinleri parçalar, H+ ve K+ gibi katyonların geçirgenliğini değiştirerek hücrenin temel görevlerinin aksamasına neden olur. Böylece, hücre içi öğelerinin hücre dışına çıkmasını sağlar; su dengesinin bozulmasından dolayı hücre ölür. Bu etki yolu nedeniyle fenollere karşı direnç gelişemez. Çalışmalarda, kekik premiksleri içeren kanatlı yemlerinde lezzetin artmasına bağlı olarak yem tüketiminin iyileştiği görülmüştür. Koku ve tat, otonom sinir sistemi ve gastrointestinal sistemin motilitesi üzerinde etkili olur ve enzimlerin sentezlenmesini uyarır. Araştırmalar, “sindirimi teşvik edici maddeler” olarak tanımlanan uçucu yağların, safra sıvısı ve enzim sentezini uyardığını, sindirimi optimize ettiğini, daha az zararlı metabolizma ürünlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu göstermektedir. Bitkisel ekstrakt karışımlarının kanatlılarda antibiyotiklere alternatif olarak kullanabileceğini ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır. Bu bileşiklerin antioksidan etkilerini belirlemeye yönelik çalışmalar da yapılmıştır. Kekikteki antioksidan etki genellikle vitamin E ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Farklı düzeylerde kekik uçucu yağı ilavesi, dondurulmuş tavuk ve hindi etlerinde lipid oksidayonunu önemli düzeyde azaltmıştır.
Kekik uçucu yağı veya µ-tokoferol asetat ilave edilen yemlerle beslenen etlik piliçlerin göğüs ve but etlerindeki malonaldehit (MDA) düzeyleri kontrol grubuna göre azalmış ve bu azalma ilave edilen kekik uçucu yağı arttıkça belirginleşmiştir. Ancak, kekik uçucu yağının antioksidan etkisinin vitamin E kadar güçlü olmadığı gözlenmiştir. Kekik uçucu yağı ve vitamin E yarı yarıya karıştırılarak kullanıldığında antioksidan etkinin daha da arttığı, aralarında sinerjik bir etki bulunduğu belirtilmektedir.
Yüksek verimli hayvanlarda besin maddelerinden yararlanmayı arttırabilmek için rumen fermantasyonunun kontrol altında tutulması gerekmektedir. Bu amaçla iyonofor antibiyotikler uzun yıllardan beri başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Araştırmalarda, kekik (Origanum onites L.), biberiye (Rosmarinus officinalis L.), yalancı karabiber (Schinus molle L.), hayıt (Vitex agnus castus L.), karabiber (Piper nigrum), kimyon (Cuminum cyminum L.), Anadolu adaçayı (Salvia triloba, syn: Salvia fruticosa L.) ve acı kırmızı biberin (Capsicum annum L.), arpa, pamuk tohumu küspesi (PTK) ve çayır kuru otu (ÇKO)’na ilave edilmesiyle, 24 saatlik in vitro inkübasyonda ruminantlarda asidosis oluşumunun önlendiği, pH’ın yükseldiği ve fermantasyonun kontrol altına alındığı bildirilmiştir. Kuzularda canlı ağırlık artışı, yemden yararlanma ve et kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmalarda da olumlu sonuçlar alınmıştır.
Aromatik bitkilerin ve bu bitkilerden elde edilen ürünlerin hayvan beslemede kullanımının hayvan sağlığı, gıda güvenliği ve insan sağlığı üzerine olumlu etkileri kanıtlanmış durumdadır. Gelecekte bu ürünlerin sentetik ürünleri önemli ölçüde kullanım dışı bırakması beklenmektedir.