Tarıma Bağlı Çevre Kirliliği
Toprak işlemeli tarımda rekabet için harcanan enerji en aza inmekte ve her bitkiden daha fazla ürün alınabilmektedir. Ancak zamansız ve aşırı miktarda kimyevi gübre ve pestisit uygulamaları, ağır iş makineleriyle çalışma, bilinçsiz sulama tarıma bağlı çevre kirliliği doğurmaktadır.
Tarımı, genel anlamda bitkisel ve hayvansal kökenli ürünleri, üretme ve değerlendirme; ekolojik anlamda ise toprak, su ve hava etkenlerini en iyi değerlendiren organizmalarla, bitkisel ve hayvansal organik maddeleri üretme bilimi ve tekniği olarak tanımlayabiliriz. Tarım ya bir kısım doğal kaynağın tahribiyle ya da mevcudu daha geliştirip üretimi artırarak yapılır. Toprak işlemeli tarımsal faaliyetler bilinci, doğal çayır ve meralara dayalı bitkisel ve hayvansal üretim yöntemleri ikinci gruptandır. Toprak işlemeli tarımsal faaliyetlerde asgari etki, sürülen alanlarda gelişen doğal bitkilerin yok edilmesi ve toprağın doğal yapısının bozulmasıdır. Bu nedenle tarımsal faaliyetlerden doğan çevre kirliliği, uygulanan sistemlere ve seçilen yöntemlere göre değişir. Bilinçli tarımda kirlilik sınırlı kalır.
Genellikle organizmalar kendilerine uygun ortamlarda gelişir veya ortamın uygunluğu oranında üretken olabilirler. Dünya canlıların çoğalma organları tarafından işgal edilmiştir. Ancak bunların canlılıklarını gösterebilmeleri için ihtiyaçlarının asgari düzeyde de olsa karşılanması gerekir. Yani aynı ortamda ancak istekleri karşılanan canlıların çoğalma organları hayat bulabilir. Ortamın canlı ve cansız unsurları vardır. Canlı unsurlar, üreticiler, tüketiciler, mikroorganizmalar; cansız unsurlar ise iklim, toprak ve topoğrafya faktörleridir. Çevre etmenleri bir bütünün parçaları olup parçalar arasındaki denge ve devamlılık ortamın yeteneğini gösterir.
Hatalı sistemlerin uygulanması sonucunda toprak, su ve havaya bileşimlerini bozacak miktarda yabancı maddelerin karışması çevre kirliliğini doğurur. Bu durumda toprak, su ve havanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinde arzu edilmeyen ve canlılara zarar veren değişimler ortaya çıkar. Bu değişim karışan maddelere bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir. Doğal olaylar sonucunda ortaya çıkan kirletici unsurlar ise başka bir organizma veya doğal olayla parçalanır, kirlilik üremez. Parçalanmalarda mikro organizmaların işlevi büyüktür ve bir an bile çalışmamalarına çevrenin tahammülü yoktur.
Bazı tarımsal uygulamalar çevre kirliliği oluşturur. Çoğu zaman üretim yapabilmek ve sürekli kılmak için toprağı işlemek, kimyasallar kullanmak gibi doğal olmayan uygulamalar gerekir. Yeşil renkli bitkilerin fotosentezle organik madde oluşturmaları temel üretimdir. Bu bitkiler topraktan aldıkları su ve bitki besin maddeleri ile atmosferden aldıkları karbondioksiti (CO2) kullanarak şeker, yağ vb. organik ürünleri üretir. Bu ürünler kimi zaman gıda, kimi zaman yem, kimi zaman da sanayi ham maddeleridir. Fotosentez işlemi şu şekilde özetlenebilir:
Yeşil renkli bitki + güneş ışığı + H2O + CO2 = Organik madde + O2 (kimyasal enerji)
Burada bir taraftan havayı kirleten karbondioksitin tüketilmesi ile çevrenin bu kimyasaldan temizlenmesi ve atmosfere oksijen salınması, diğer taraftan da güneş enerjisini kimyasal enerji şeklinde bünyesinde depolayan organik ürünlerin oluşması esastır. Hayvansal gıdalar da hayvanların yeşil renkli bitkilerin ürünlerini (yem) tüketerek organik madde üretmelerine dayanır. Hem tüketici hem üretici olan hayvanlar artıklarıyla çevreyi kirletir. Bu artıklar parçalayıcılar tarafından değerlendirilir ve kirlilik ortadan kalkar. Özellikle büyük çaplı hayvan besiciliği yapan çiftliklerde meydana gelen bu nitelikli katı ve sıvı çiftlik gübreleri, programlı dönüşümlerle kirletici etkiden kurtarılıp çok yararlı organik gübreye dönüştürülebilir.
Modern tarımın özellikleri
Artan insan nüfusunu doyurma gereği daha fazla üretimi zorunlu kılmaktadır. Kimilerinin ihtiyacından fazla gıda tüketmesi, kimilerinin de yetersiz beslenmesi, tarıma üretimi daha da artırma görevi yüklemekte, bu durumda bitkilerin ve hayvanların doğal üretim yetenekleri zorlanarak daha fazla üretim gerçekleştirilmektedir. Üretim, bitki ve hayvan ıslahıyla kapasiteleri yüksek canlılar seçilerek sağlanmaktadır. Bunların yüksek verimliliğini sürekli kılmak için de gübreleme, dengesiz besleme gibi çevreyi kirleten bazı tarımsal yöntemler uygulanmaktadır. Kimi zaman mera ve ormanlar tahrip edilmekte, yanlış ve amaç dışı arazi kullanımıyla her yıl 1 milyon hektara yakın tarım alanı yok olmaktadır. Halen yeryüzünde tarım alanı olarak kullanılan toprakların % 40’ı (ABD ve Avrupa ülkeleri) modern tarımsal yöntemlerle işlenmektedir.
Toprak işlemeli tarımdaki yalın bitki yetiştiriciliği ile bir yandan rekabet için harcanan enerji en aza indirilmekte, diğer taraftan her bitkiden daha fazla ürün alınabilmektedir. Toprak hazırlığıyla kültür bitkileri için daha iyi yetişme ortamı oluşturulmakta, yeterli hava ve su sağlama kolaylaşmaktadır. Ancak zamansız ve aşırı miktarda kimyevi gübre ve pestisit uygulamaları, ağır iş makineleriyle çalışma, bilinçsiz sulama tarıma bağlı çevre kirliliği doğurmaktadır. Tarımsal sanayi kuruluşlarında meydana gelen atıklar (et kombinaları, şeker, yağ ve yem fabrikaları, tekstil ve konserve fabrikaları vb.) da çevre kirliliği doğurmaktadır.
Gübre ve gübreleme
Bitki yetiştiriciliğinde daha fazla üretim ve kimi zaman da daha kaliteli ürün için bilinçli gübreleme vazgeçilemez uygulamalardandır. Burada esas amaç bitki besin maddeleri arasındaki dengesizliği gidermek olmalıdır. Bilinçli gübre kullanımda dozlar topraktaki besin maddeleri açığını kapatacak şekilde toprak ve bitki analizleri veya biyolojik denemelerle belirlenir. Bu tespitlerden sonra gübrelerin, uygulanma zamanına, gübredeki bitki besin maddesinin kimyasal formuna (organik veya inorganik) ve uygulanma şekline özellikle dikkat edilmeli, bazı gübrelerin toplam yıllık dozu birkaç parça halinde uygulanmalıdır. Bunlarla özellikle kimyevi gübrelerden kaynaklanan aşağıdaki çevre kirlilikleri en az düzeye indirilebilir.
Nitrat Birikimi: Topraklarımız azotça fakir olduğu için çoğu tarım alanlarımızda azotlu gübre uygulanır. Aşırı dozlu, zamansız azotlu gübrelemede nitrat (NO3) birikimi ortaya çıkar. Topraktaki bazı iz elementlerin (molibden gibi) noksanlığında da bitkide nitrat birikebilir. Ortamdaki azot fazlalığı bu elementin lüks tüketimine de neden olabilir. Bunlara ilave olarak,
- Kimi bitkilerde azot alımı ile alınan azotun proteine dönüştürülmesi arasında dengesizlik görülebilir.
- Gübre azotu içme sularında nitrat iyonunun birikmesine sebep olabilir.
- Yeterli yağış ve aşırı sulama suyuyla nitrat iyonu yıkanarak toprağın derinliklerine oradan da taban suyuna ulaşarak kirlenmelere yol açabilir.
- İnsan gıdalarında ve hayvan yemlerinde ne kadar nitrat bulunursa, kanda ve sütte de o oranda nitrat birikmektedir.
- İlgili gıda maddeleri yönetmenliğine göre nitratın içme suyundaki üst sının 45 mg/l (veya ppm), kaynak sularında ise 25 mg/l düzeyindedir.
- Avrupa topluluğunda taban suyu ortamında 50 mg/l (50 ppm) nitrat üst sınırı olup nitratın zararlı olmaya başladığı sınır değerdir.
Fosfor Kirliliği
Topraklarımız fosforca da fakir olduğu için çoğu tarım alanlarımızda fosforlu gübre uygulanır. Fosfor topraklarda az hareketli bitki besin maddelerindendir. Gereğinden fazla fosforlu gübre kullanılması ve gübrelerin aşırı yağış sularıyla yıkanması veya toprak erozyonuyla su kaynaklarına taşınması fosfor kirliliği yapar. Fosforlu gübrelerde bulunan kadmiyum gibi ağır metaller de önce toprakta, sonra da o ortamda yetişen bitkide birikerek insanlara gıda ile taşınabilir ve tüketicilerde kirlilik yaratabilir.
Potasyum Kirliliği
Potasyum da mutlak gerekli makro besin elementlerindendir. Topraklarımız potasyumca zengin olarak bilinir ve tarımı yapılan bazı bitkiler dışında kullanımı pek yaygın değildir. Topraktan kolayca yıkanarak kaybolabilir ve ortamdaki aşırılığında bitkiler tarafından lüks tüketimi de söz konusu olabilir. Bu durumlarda da çevre kirliliği oluşur. Üründeki miktarı topraktan alınabilme kolaylığına bağlıdır. Gıda ve yemlerdeki potasyum, sodyum, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller arasındaki denge önemlidir. Gübreleme bu elementin topraktaki eksikliğini giderecek miktarda olmalı ve yıllık dozu birkaç parça halinde uygulanmalıdır.
Pestisit Kullanımı
Bitki zararlılarına karşı kimyasal bileşikler olan pestisitlerin kullanımı modern tarımın vazgeçilmezlerindendir. Günümüzde tarım ürünlerine zarar veren makro ve mikro zararlı sayısı 65 000-70 000 civarında olup bunların zararları sonucunda ürün kaybı toplamın % 30-35’ine kadar çıkabilmektedir. Dünyada her yıl 2 milyon ton pestisit kullanılmaktadır. Türkiye’de 2004’te 32 699 ton pestisit kullanılmıştır. Pestisitlerin çevre kirliliğindeki olumsuz etkilerinin başında zehirleyici olmaları gelir. Zararlı canlılar kadar yararlı canlıları da etkiler; topraktaki mikroorganizmaları öldürür. Uygulanmalarından sonra ortamdaki mikroorganizma dengesi bozulmakta, kimileri sayıca azalırken kimileri de çoğalmaktadır.
Pestisitler başka hayvanları da olumsuz etkiler. Trakya’da süne mücadelesinde kullanılan pestisitler yılanların ölümünü, tarla farelerinin de artmasını doğurmuştur. Yine Trakya’da çeltik tarımında kullanılan ilaçların Gala gölündeki balıklara, özellikle yılan balığına verdiği zarar bilinmektedir. Pestisitlerin çevreyi kirletme düzeyleri molekül niteliği, uygulanma şekli ve dozajı, bitki ve toprağın özellikleri ile sıcaklık, nem ve hava hareketleri gibi bazı iklim etkenlerine göre değişir. Olumsuz etkilerini azaltmak için doğal düşmanlara etkisi en az olanları, dar hatta özel spektrumluları, sistemik etkilileri ve toprağa uygulananları tercih edilmelidir. Kullanım ilkelerine uyulursa, uygulandıktan belli bir süre sonra gıdada pestisit görülmez. Uygulamalarda önerilen doz aşılmamalı, çiçeklenme döneminde ilaçlama yapılmamalı, zarar dereceleriyle çevre ilişkileri irdelenmeli ve doğal denge korunmalıdır. 1874’te Zeidlen tarafından sentezlenen, 1939’da insektisit olarak kullanılmaya başlanan DDT, 1972’de ABD’de, daha sonra da diğer ülkelerde yasaklanmıştır.
Mekanizasyon
Modern tarım sisteminde üretimin her aşamasındaki uygulamalar, ekipmanla hızlı ve istenen nitelikte yapılabilir. Ancak bazı alet ve makineler ve bunlarla yapılan uygulamalar çevreyi olumsuz etkiler. Bozuk alet ve makineler, bilinçsiz kullanım, makinelerin toprak, bitki ve canlıları ağır baskı, derin yırtma, aşırı gürültü, egzoz gazlan ve yakıt artıkları ile etkilemesi, nemli toprakların ağır alet ve makinelerle sürülmesi, derin toprak işlemeler, tarım toprağının yapısının bozulmasına, toprakta tutulan su miktarının azalmasına, canlıların yaşam koşullarının olumsuz yönde değişmesine sebep olmaktadır. Bu olumsuzluklar nedeniyle son yıllarda asgari toprak işlemeli tarımsal üretim üzerinde durulmaktadır.
Su ve Sulama
Tarımda verim ve kalite en çok su faktöründen etkilenir. Suyun eksikliğinde yeterli ve dengeli tarımsal üretim olamaz. Ekilen, dikilen her bitki ve beslenen her hayvan normal gelişmesi için ihtiyacı olan suyun, istediği anda, yeterli miktar ve nitelikte, alınabilir şekilde ortamda bulunmasını ister. Sulama, sulu tarımda bitkiler için ortam suyu eksiğini giderebilmenin bir yoludur. Bu bakımdan su kaynaklarını geliştirme ve suyu bilinçli kullanma, daha zengin bir ülke ve daha temiz bir çevre için vazgeçilmezdir. Tarihte su kaynaklarının geliştirilmesi ve sulu tarıma geçiş medeniyetlerin seviye ölçüsü olarak algılanmıştır. Mezopotamya medeniyetinin böyle doğduğu ve bilinçsiz su kullanımıyla yıkıldığı düşünülmektedir.
Doğal bitki örtüsü ortamın su durumuna göre oluşur. Bitkiler bir yandan suyu tüketir, diğer taraftan ortamda daha fazla suyun depolanmasına imkan sağlar. Bitki örtüsü akarsuların süzgeci ve temizleyicisidir. Çevre kirliliği genellikle, sulama suyu kalitesinin düşüklüğü, sulama yönteminin yetersizliği, drenaj bozukluğu ve iklim özelliklerine bağlı değişebilen sulama sistemleri eksikliğinden ileri gelir. Sulama suyu istenmeyen elementler bakımından limitleri aşmamalıdır. Kütahya, Balıkesir, Aksaray, Burdur, Iğdır, Eskişehir ve Hakkari yörelerinde borla, Ağrı yöresinde florla kirlenen suların veya atık suların kullanılmasından kaynaklanan toprak kirliliği yaygındır.
Tarım toprağında çoraklaşma, yani tuzlulaşma ve alkalileşme, bilinçsiz sulamaya bağlı ortaya çıkan bir süreçtir. Sulu tarımda drenaj böbrek görevi yapar. Yetersiz süzülme ve ve kirli suyun birikmesi tarım toprağını çoraklaştırır. Bu nedenle sulama suyu en azından bitki kök sisteminin yaygın olduğu tabakayı ıslatacak miktarda verilmeli, toprağın alt katmanlarındaki tuz tabakasıyla temas ettirilmemelidir. Ülkemizde sulama kaynaklı çorak toprakların toplam yüz ölçümüne oranının % 2 (1.52 milyon ha) düzeyine kadar çıktığı bildirilmektedir. Konya ve Iğdır ovalarında, Çukurova’da ve GAP’ta bu durum yaşanmaktadır.
Ülkemizde arazinin niteliğine uymayan ve daimi yeşil alanları daraltan hatalı tarımsal uygulamalar, şehirlerde yeşil alanların yetersizliği, arazilerin önemli bölümünün çıplak veya bitki örtüsü açısından yetersiz oluşu, kısa süreli az yağışlarda bile taşkınlara, erozyonla boşaltım kanallarının kısa sürede tıkanmasına, konutların sular altında kalmasına ve önemli çevre kirliliğinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Özellikle çok yıllık otsu bitkilerin oluşturduğu yeşil örtüler, erozyon önleyici, su süzgeci ve yağış sularını depolayıcı olarak çevre kirliliğini engeller. Tarımsal yönden sürdürülebilir bir hayat, suyun düştüğü yerde tutulmasına bağlıdır. Bunun yolu da mümkün olan her yeri uygun bitkiler ve bitki örtüleri ile kaplamaktır.
Yazınızda birkaç metini makalemde kullanacağım. Yazı sahibinin ismini öğrenebilir miyim. Atıf yaparken lazım olacak
Gizem Hanım Merhaba, makalelerin yayınlanmaya başladığı ilk zamanlarda “Kaynaklar” kısmı eklenmesi unutulduğu için şuan yazı sahiplerine geriye dönük ulaşamıyoruz maalesef. Kaynakça olarak sayfa adresini gösterebilirsiniz.