Yapay Ormanlar
Biz bunu hep yapıyoruz: Çoğu zaman yaşantımızı derinden etkileyebilecek kavramları hemen hemen hiç sorgulamadan tartışma gündemimize alıyor; olanağını bulduğumuzda da bu kavramdan hareketle uygulamalar yapıyor ve çoğunlukla da “evdeki bulgurdan” oluyoruz. Bu gerçeği kanıtlayan yüzlerce örneği yaşantımızın her alanından verebiliriz.
Fazla düşünmeden bir karara varmak az gelişmiş toplumlara özgü bir özellik gibi geliyor bana. Baştan söyleyeyim; şu “endüstriyel ağaç tarımı” tartışmasını ve bu doğrultudaki uygulama çabalarını da böyle değerlendiriyorum. Kavramı yeniden gündeme getirenler de, uygulama çabası içinde olanlar da içtenlikliler; bundan kuşkum yok. Ama kimi gerçekleri gözden kaçırdıklarını düşünüyorum. Örnekleyeceğim ama önce şu “endüstriyel ağaç tarımı” kavramından ne anladığımı söylemek istiyorum: Ekolojik koşulların elverdiği yerlerde ve türlerle başta çeşitli özelliklerde odun olmak üzere olabildiğince daha çok ve kaliteli orman ürününü en kısa zamanda hasat etmek amacıyla yapılan iş ve işlemler olarak anlıyorum ağaç tarımını.
Tanıma dikkat ederseniz kavramın ilk anda akla getirdiği 5 olgu var: Şimdi işlem sırasına göre bu olgulara biraz daha yakından bakalım:
1) “Ekolojik koşulların elverdiği yerler”: Demek oluyor ki önce gereksinme duyduğumuz orman ürünlerini bize verebilecek ağaç türlerinin yetişebileceği, ancak alternatif maliyeti görece olarak daha düşük olan arazilerin bulunması gerekiyor. Hemen söyleyeyim; bu arazilerin, en azından, olabildiğince verimli olması gerekiyor. Peki bu araziler nerelerde var ve hangi amaçlarla kullanılıyor?
2) “Ekolojik koşulların elverdiği türler”: “Endüstriyel Ağaç Tarımı” yapmak amacıyla hangi türlerden yararlanılacağı, yaşamsal önemde bir başka soru.
3) “Daha çok ve daha kaliteli”: Hasat etmek istediğiniz orman ürününe göre değişmekle birlikte, bu göreli ve bir o ölçüde de öznel nitelemelerin ölçütü ne olacaktır; kimler tarafından nasıl belirlenecektir?
4) “Orman ürünü”: Ne hasat etmek istiyorsunuz; yakacak ya da kâğıtlık odun mu, yoksa kerestelik tomruk mu, reçine mi sığıla yağı mı?
5) İlk dört soruya vereceğiniz yanıtlar, katlanabileceğiniz hasat süresi üzerinde de belirleyici olacaktır kuşkusuz. Ama siz kalkıp, şimdilerde yapıldığı gibi, böylesi soruları, belirli bir sıra düzeni içinde sormayıp da öylesine “en kısa zaman” diye tutturursanız, teknik olarak alabildiğine başarılı olsanız bile, yatırımlarınızın sonu pek çok yönden hüsran olabilir.
Türkiye ormancılığı, böylesi bir deneyi yaşadı: 1970’li yıllarda, birazcık da uluslararası yönlendirmelerle, kimi yörelerde, örneğin Batı Karadeniz ve Marmara bölgelerinde “hızlı gelişen yabancı tür orman ağaçlarıyla” geniş alanları ağaçlandırdı. Bu amaçla, yine dış destekle, bir araştırma enstitüsü bile kurdu. Sonuç? İşte Adapazarı, Eskişehir, Balıkesir vb. verimli ovalardaki kavaklıklar; işte Batı Karadeniz Bölgesi’nde hızlı gelişen yabancı türlerle yapılan ağaçlandırmalar ve işte bu çalışmalar sırasında yitirilen verimli tarım arazileri; işte, yabancı türlerle yapılan ağaçlandırma alanlarında biyolojik çeşitlilik zenginliğindeki henüz hangi düzeyde olduğunu bile bilmediğimiz azalmalar; işte zararlı böcek ve rüzgâr yıkımları…
Bunlar bir yana, şu sorunun da öncelikle yanıtlanması gerekmez mi: Eğer piyasalardaki ortalama kâr oranlarını aşan bir getirisi olursa endüstriyel ağaç tarımının olumsuz ekolojik etkileri nedeniyle istenmedik yerlerde ve istenmedik türlerle yapılması nasıl önlenebilecektir? Bence, kesinlikle gerekir.
“Endüstriyel Ağaç Tarımı” gerektiğinde başvurulacak bir çaredir; tamam. Ama bu gereğin ortaya çıktığına, nerelerde, hangi amaçlarla ve kimler tarafından “Endüstriyel Ağaç Tarımı” yapılacağına kimler, nasıl karar verebilecek? Türkiye’de, henüz yurttaşlarımızın orman ürünü ve hizmet gereksinmesinin nitelik ve niceliği yöresel olarak bilinmiyor ki… Türkiye yüzeyinin nerelerinin, hangi amaçlarla kullanılabileceğini ve kullanılması gerektiğini ortaya koyan “arazi kullanım planları” ve bu planların ödünsüz olarak uygulanabilmesini sağlayacak hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yok ki… Öyleyse nasıl tartışabileceğiz “Endüstriyel Ağaç Tarımı” uygulamalarının olası getiri ve götürülerini?
Uyarmak isterim; yukarıda başlıcalarına değindiğim tartışmalar yapılmaz; bu tartışmaların gerektirdiği bilgiler üretilmezse, endüstriyel ağaç tarımı, deyiş yerindeyse, evdeki bulgurdan da olmamıza yol açabilir; geçmişte yol açmıştır çünkü. Peki yol açmaması için ne yapılmalı?
Endüstriyel Ağaç Tarımına yönelmenin gerekçeleri açıklıkla ortaya konulmalı ve “ileride ortaya çıkacak hammadde odun açığının karşılanması” gibi açıklamalarla yetinilmemelidir.
Ekolojik koşullar yönünden bütünlük gösteren havzalara dayalı “arazi kullanım planları” hazırlanmalı ve bu planlarda endüstriyel ağaç tarımı yapılabilecek arazilere de açıklık getirilmeli ve sınırlandırılmalıdır.
Endüstriyel ağaç tarımının amaçları yöresel düzeyde de açıklıkla tanımlanmalıdır. Yöresel düzeyde belirlenen amaçları, verili ekolojik koşullarda ençoklayabilecek ağaç ve ağaççık türleri ile ağaçlandırma ve bakım teknikleri belirlenmelidir.
Endüstriyel Ağaç Tarımı işletmeciliğine özgü mülkiyet biçimleri ve yönetim teknikleri (planlama, uygulama, izleme, finansman vb.) geliştirilmelidir.
Merhaba, Endüstriyel ağaç olarak Paulownia Ağacı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hilmi Bey Paulownia Ağacı hatta diğer adı ile Kiri Ağacı hali hazırda Endüstriyel Ağaç olarak kullanılmaktadır. Çok hızlı büyüyen bir ağaçtır. Ayrıca düzgün gövde yapısına sahiptir. Paulownia Ağacı (Kiri Ağacı) kerestesinin fiyatı oldukça yüksektir bu nedenle ticari açıdan önemli bir ağaçtır. Paulownia Ağacı (Kiri Ağacı)’nın yaklaşık 6-8. yılında kesimi yapılabilmektedir. Ağaç olgunlaştıkça kerestesi yumuşamamaktadır. Ağacın kesim yapıldıktan sonra ise kök yapısı eskisinden daha güçlü olarak gelişmektedir. Böylece tekrar fide masrafı oluşmamaktadır. Türkiye’de de yetişen bir ağaç türüdür. Yapısı gereği kışın çok yoğun olduğu yerlerde yaşamını sürdürememektedir. Doğu Anadolu bölgesi haricinde neredeyse Türkiye’nin tüm bölgelerde yaşayabilecek bir özelliğe sahiptir.