Permakültür İlkeleri
Permakültür İlkeleri, 3 temel üzerine kurulmuştur. Dünyayı gözetmek bunlardan birincisidir ve aslında diğer iki ilkeyi doğurur ve içerir. İnsanlar geniş bir hafızaya sahip, sözel ve yazılı kayıt tutabilen ve artık günümüzde dendrokronolojiden arkeolojiye, polen analizinden jeoloji bilimine birçok farklı yöntem kullanarak uzak geçmişi araştırabilen, düşünen varlıklardır. Doğada bir zamanlar uygun ya da zararsız olduğunu düşündüğümüz bazı davranışların uzun vadede insan ve toplum sağlığına zararlı olduğunu görürüz. (Örneğin, toprak ve su üzerinde zararlılarla kimyasal mücadelenin etkileri.) Titizlikle yapılan araştırmalar, elde edilen bilgi ve bunların değerlendirilmesi sonucunda, uzun vadede varlığımızı tehdit edecek davranışları ve kaynaklar ile maddelerin kullanımını kısıtlama, terk etme ya da yasaklama yoluna gideriz. Hayatta kalmak üzere davranırız. Böylece korumacı ve ihtiyatlı davranış kuralları geliştiririz. Bu, birçok kabile topluluğunda tabuların oluşmasının sebebi olan mantıklı ve sağduyulu bir süreçtir. Örneğin, Polinezya’da sürdürülebilir geleneksel bir arazi kullanım sistemi olan Ohana (aile ya da kabile) sisteminde, havzanın en üstünde yer alan ve “Tanrıların Ormanı” olarak adlandırılan alanda ağaç kesmek ve avlanmak bir tabudur. Artık görüyoruz ki bu ormanın yok edilmesi besin (enerji) döngüsünde kapatılamaz bir açık yaratacak ve bir süre sonra kabilenin ihtiyaçlarını bu havzadan sağlayamamasına yol açacaktır.
Buradan hareketle, artık salt doğa sevgimiz olduğu ve doğayı korumamızın iyi bir şey olduğu söylendiği için değil, kendi sağlığımız ve türümüzün devamı için de tartışmasız bir öncelikle dünyayı gözetmemiz gerektiğini, yani toprağı, türleri ve çeşitlerini, atmosferi, ormanları, mikro-habitatları, suları ve hayvanları gözetmemiz gerektiğini kavramış durumdayız. Bu kavrayış bize, tereddütsüzce ve hızla, zararsız ve onarıcı girişimlere, aktif korumacılığa, kaynakların etik ve mümkün olan en verimli kullanımına ve “doğru geçim”e (işe yarar ve faydalı sistemler için çalışmaya) yönelmemiz, yeni yerleşimlerimizi atıklarını kaynağa çeviren, su, gıda ve enerji ihtiyacını içerisinden ve çeperinden sağlayan enerji etkin yapılanmalar olarak tasarlamamız ve kurmamız, mevcut yerleşimlerimizi de bütün bu açılardan dikkatlice gözden geçirip dönüştürmemiz gerektiğini göstermektedir.
İnsanı gözetmek, parçası olduğumuz dünyayı gözetmenin kaçınılmaz ve doğal uzantısıdır. İnsanı gözetmek, insanların gıda, barınak, eğitim, tatminkâr iş ve dayanışmaya dayalı insan ilişkileri gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gereken tüm kaynaklara ulaşabilmelerini sağlamayı kapsar. Dünyanın yaşayan sistemler bütününün çok küçük bir parçası olsak da bu bütüne baskın etkimizden dolayı insanı gözetmek önemlidir.
İhtiyaçlarımızı mümkün olan en az alanda karşılayabildiğimizde, geniş ölçekli yıkıcı uygulamalara olan düşkünlüğümüzden sıyrılabilir ve ancak o zaman gerçek anlamda dünyayı gözetmekten bahsedebiliriz.
İhtiyaç ve ürün fazlasını dünyayı ve insanı gözetmeye vakfetmek, dünyayı gözetmek temel ilkesinin üçüncü ve tamamlayıcı bileşenidir. Bu, sistemlerimizi elimizden geldiğince iyi tasarladıktan ve temel ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra, bunları başkalarının da başarabilmesine yardımcı olmak üzere artan zamanımızla, paramızla, enerjimizle vs bu doğrultuda hizmet etmek anlamına gelir.
Başarılı permakültür tasarımına iki temel adımda ulaşılır. Bunlardan ilki, tasarımın bütün iklimsel ve kültürel koşullarda geçerli olabilecek evrensel kurallara ve ilkelere uygun olarak kurgulanmasıdır. İkinci adımsa, farklı iklimlere ve kültürel koşullara göre değişiklik gösteren pratik uygulamalarla ilgilidir. Aşağıda sıralanan permakültür ilkeleri herhangi bir iklimde ve ölçekte bütün permakültür tasarımları için geçerlidir.
Bağıntılı Yerleştirme
Permakültürün özü tasarımdır. Tasarım, şeyler/nesneler/öğeler arasında ilişki kurmaktır. Öğelerin kendilerinden ziyade birbirleriyle olan ilişkilerine bakarız ve öğeleri en uyumlu işleyen bütünü oluşturacak şekilde konumlandırırız: Tasarladığımız sistemin herhangi bir öğeden olabildiğince etkin yararlanabilmesi ve o öğeyi besleyebilmesi için, o öğenin diğer öğelere göre doğru yerde olması gerekir. Her öğenin ihtiyaçlarına, ürünlerine, davranış özelliklerine ve cins, renk, iklime dayanıklılık gibi kendine has özelliklerine bakarız. Böylece, uyumlu ve üretken bir şekilde işleyen bir öğeler, daha doğrusu ilişkiler örgüsü tasarlayabiliriz.
Her Öğenin Birçok İşleve Sahip Olması
Sistemdeki her öğe olabildiğince fazla sayıda işe yaramak üzere seçilir ve yerleştirilir. Örnek olarak bir gölet, hayvanları ve bitkileri sulamak, su bitkileri yetiştirmek için ve orman yangını engeli olarak kullanılabilir. Aynı zamanda su kuşları için yaşam alanı, bir balık çiftliği ve ışık yansıtıcı bir yüzeydir. Bitkilerle de aynısını yapabiliriz. Yararlı bir tür seçerek ve onu doğru yere koyarak, rüzgârı kesmek, toprağı beslemek, erozyonla mücadele etmek, gıda ve hayvan yemi elde etmek, yakacak sağlamak gibi bir ya da birçok amaca hizmet etmesini sağlayabiliriz. Bu ilke tasarımımızda yer alacak, yollar ve binalar dahil bütün öğeler için geçerlidir.
Her Önemli İşlevin Birçok Öğe Tarafından Desteklenmesi
Tasarlanan sistemin değişikliklere ve beklenmeyen etkilere olabildiğince dirençli olması için orman yangınından korunma, su, gıda ve enerji gibi önemli ihtiyaçları iki ya da daha fazla seçeneğin birlikte karşılayabileceği bir kurgu düşünülmelidir. Bir işlevi destekleyen bir öğe herhangi bir sebepten ötürü etkisiz ya da o işlevi destekleyemez hale geldiğinde, o işlevi destekleyen diğer öğelerin kısmen de olsa işlevin aksamadan gerçekleşebilmesini sağlamasını isteriz. Basit bir örnek olarak sıcak suyu güneş enerjisiyle sağladığımız bir evde, kapalı havalarda suyu başka bir yolla da, mesela odunlu bir termosifonla, ısıtabilmeliyiz.
Etkin Enerji Planlaması (mıntıkalar, dilimler ve eğim)
Öğeleri, tasarladığımız sistemin içinden (insan, hayvan, makine işgücü) ve dışından gelecek (güneş, rüzgar, gürültü gibi üzerinde bir kontrolümüz olmayan) etkileri ve eğimi dikkate alarak en uygun yere yerleştirmeliyiz. Bunu mıntıka ve dilim planlaması yardımıyla yaparız.
Mıntıka planlaması: İnsan, hayvan ve makine enerjisini etkin değerlendirmek için öğeleri ziyaret sıklığına göre mıntıkalar içinde konumlandırırız. Çok ziyaret etmemiz gereken öğeleri faaliyet merkezinden (bu merkez çoğunlukla evdir) uzağa yerleştirdiğimizde, çok zaman, çaba ve enerji harcarız. Örneğin bostanı hem bakımı hem de ürün toplamak için neredeyse yılın her günü ziyaret etmemiz gerekir ve bu yüzden onu eve çok yakın konumlandırmalıyız. Bir kereste ağacını ise (kereste budaması için) yılda bir ya da iki defa ziyaret etmemiz yeterlidir ve bu yüzden kereste ağaçları arazinin en uzak kenarında olabilir.
Dilim planlaması: Öğeleri, üzerinde hiçbir kontrolümüz olmayan ve dışarıdan gelip sistemimizden geçecek etkilerin (güneş, rüzgâr, gürültü, orman yangını, manzara ve benzerlerinin) yönlendirilmesi, engellenmesi ya da değerlendirilmesi için faaliyet merkezine göre belirli yönlere yerleştirmek gerekir. Örneğin, yazın batı güneşinin evin duvarına vurmasını engellemek üzere evin batısına büyük bir yaprak döken ağaç dikebiliriz. Kışın yapraklarını döktüğünde dalların arasından geçen güneş ışığı da evin ısıtma ihtiyacını azaltacaktır.
Eğim: Yerçekimi ya da tersine (ısınan hava yükselir), doğal akışlar düşünülerek öğelerin birbirine göre konumlandırılması gerekir. Örneğin, su deposunu evden yeterince yükseğe yerleştirmemiz durumunda yer çekimi yardımıyla tesisatta gerekli basıncı sağlayabiliriz. Arıtma sazlığını evden daha düşük bir kota yerleştirirsek gri suyu (insan dışkısı içermeyen atık su) hiç enerji harcamadan oraya akıtabiliriz.
Sistemimizde kullanmayı seçtiğimiz herhangi bir öğenin hem doğru mıntıkada, hem doğru dilimde, hem de doğru kotta (arazinin eğimi içerisinde doğru seviyede) olması gerekir. Etkin enerji planlamasını tersten işleyen bir radar gibi de düşünebiliriz. Etkin enerji planlaması bize neyin nerede olduğunu değil, neyin nerede olması gerektiğini gösteren bir araçtır.
Fosil Yakıt Kaynakları Yerine Biyolojik Kaynakların Kullanımına Vurgu
Enerji geri dönüşümünü sağlayabilmek ve sürdürülebilir sitemler kurabilmek için uzun vadeli bir yatırım olan biyolojik kaynakların oluşturulması ve geliştirilmesi süreci kilit öneme sahiptir ve planlama aşamasında iyi düşünülmesi ve yönetilmesi gerekir. Bir permakültür sisteminde enerji tasarrufu sağlamak ve aksi takdirde bizim bizzat yapmamız gerekecek işi yaptırmak için mümkün olan her yerde biyolojik kaynakları (bitkiler ve hayvanlar) kullanırız.
Besin maddesi döngüsü, yakıt ve gübre sağlamak, toprağı işlemek ve havalandırmak, yaşam alanları geliştirmek, böcek ve yabani ot mücadelesi, yangınla ve erozyonla mücadele için tercihen bitkiler ve hayvanlar kullanılır.
Ancak uzun vadeli sürdürülebilir biyolojik sistemler tesis etmemize hizmet etmeleri ya da dayanıklı fiziksel yapılar kurabilmemizi sağlamaları durumunda biyolojik olmayan kaynakların (fosil yakıtlarla çalışan makineler, suni gübreler, teknik araçlar vb) bir permakültürün başlangıç aşamalarında dikkatlice ve ölçülü düzeyde kullanılmalarında sakınca yoktur.
Tasarlanan Alanda Enerji Geri Dönüşümü (yakıt ve insan enerjisi)
İyi tasarım, dışarıdan gelen doğal enerjileri sistemimiz içerisinde üretilen enerjilerle birleştirerek tam bir enerji döngüsü sağlamalıdır. Termodinamiğin ikinci yasasının gösterdiği gibi enerji sürekli olarak dağılır ya da başka bir deyişle sistem tarafından kullanılabilirliğini yitirir. Halbuki dünya üzerinde yaşam, sürekli devridaim ederek hızla çoğalabilmektedir. Bitkilerle hayvanların etkileşimi, aslına bakarsak yeryüzündeki mevcut enerjiyi artırmaktadır. Permakültürün amacı yanlızca enerjiyi geri dönüştürmek ve dolayısıyla artırmak değil, her şeyi, enerjisini kullanamayacağımız kadar dağıtmadan yakalamak, depolamak ve kullanmaktır. İşimiz, sisteme giren enerjiyi (güneş, su, rüzgâr vb) mümkün olan en çok aşamada, olabildiğince verimli şekilde değerlendirmektir.
Araziyi ve Toprağı Islah Etmek Üzere Doğal Bitki Ardıllığını Kullanmak ve Hızlandırmak
Doğal ekosistemler, değişik bitki ve hayvan türlerinin zaman içerisinde birbirini izlemesi, ard arda gelmesi yani ardıllığından oluşan bir evrim sergilerler. Terk edilmiş ya da zarar görmüş alanlar, sırasıyla bir otsu katman, öncü türler ve nihayetinde de toprak yeryüzü şekli ve iklim koşullarına uygun, olgunlaşmış eko-sistemlerin hakim türü olan klimaks türler tarafından örtülürler. Bu ardıllıktaki her aşama bir sonraki aşama için uygun koşulların oluşmasını sağlar. Öncü türler azot bağlayabilir, ağır ve sıkışmış toprakları gevşetebilir, topraktaki tuz oranını düşürebilir, (toprak kayması ve erozyona karşı) dik yamaçları tutabilir, su fazlasını emebilir ve bir sonraki aşamayı oluşturacak türler için korunaklı ortamlar yaratabilirler.
Konvansiyonel tarımda bitki örtüsünü, biçerek, sürerek, yabani ot mücadelesiyle, gübreleyerek daha doğrusu enerji harcayarak otsu aşamada (sebze, tahıl, baklagil ya da otlak olarak) tutmaya çalışırız. Doğal ardıllığın önünü kesmeye çalışırız. Permakültürde doğal ardıllıkla mücadele etmeye çalışmaktansa kendi doygun ekosistemlerimizi oluşturmak için bu süreci yönlendirir hatta hızlandırırız. Bakımını ve sulamasını da yapabileceğimizden ardıllığın farklı aşamalarında oluşacak bütün katmanları en başta birarada dikebiliriz; zamanda istifleriz. Ve doğada karşılaşabileceğimizden çok daha yoğun bir şekilde dikebiliriz; mekanda istifleriz.
Etkileşimli Çeşitlilik
Monokültürel bir sistem, bir permakültür sisteminde yer alan tek bir ürünle karşılaştırıldığında çoğunlukla daha fazla ürün veriyor olsa da, karışık ya da çeşitli bir sistemde ürünler toplamı daha fazla olacaktır. Bir monokültürde bir hektar sebze yıl boyu sadece sebze verecektir. Bir permakültürde ise sebze, yemiş, meyve, yağ, kereste, yakacak, tohum, balık, kanatlılar ve memeli hayvan proteininden oluşan ürünler toplamının küçük bir parçasını oluşturacaktır.
Çeşitliliğin, birbirini olumlu etkileyen ya da en kötü ihtimalle olumsuz etkilemeyen öğelerin (bitki, hayvan ya da yapılar) birlikteliğinden oluşması ve böylece etkileşimli çeşitlilik sağlanması önemlidir. Sistemdeki öğelerin sayısından ziyade bu öğeler arasındaki işlevsel bağlantıların sayısı önemlidir. Amacımız uyumlu bir şekilde işleyen bir öğeler birliği kurmaktır.
Kenar Etkisinin ve Doğal Örüntülerin Kullanımı
Kenar iki ortamın arayüzüdür. Su ve hava arasındaki yüzeydir, kara ve su arasındaki kıyı şerididir, orman ve mera arasındaki alandır (ekoton). Bir yamaçta don olan ve don olmayan bölgeler arasındaki hattır. Bir çölün sınırıdır. Türlerin, iklimin, toprağın, eğimin ya da her tür farklı doğal koşulun ya da yapay sınırların buluştuğu yerde kenar vardır. Kenar farklı ekosistemlerden beslendiği için o eko-sistemlerdeki türleri ve bunun yanında kendine özgü türleri de (bitki ve hayvan) içerir. Etkileşimli çeşitlilik açısından doğada en zengin ve dolayısıyla kendiliğinden enerji biriktiren/depolayan yani üretkenliğin arttığı, hasat edebileceğimiz ürün fazlası veren alanlar, kenarlardır. Tarihe baktığımızda iki ya da daha fazla doğal ekonominin kavşağında ya da kesişiminde kurulmamış, sürdürülebilen bir insan yerleşimi bulmamız zordur. Bu yerleşimler kimi yerde tepeler, orman ve ova; kimi yerde ova ile sulak alan; başka yerlerde ise kara, nehir, delta ve deniz arasına kurulmuştur. Kenarı artırdığımızda üretkenliği ve verimi artırırız. Tasarımını yaptığımız arazide doğal kenarlar az ya da yok ise çitlerle, hendeklerle, bitkilendirmeyle, yollarla, suyla ve kimi durumda da toprağı şekillendirerek ya da farklı ekosistemler kurarak biz yaratabiliriz.
Doğadaki şekillerin, kalıpların ya da örüntülerin oluşumu ve evrimi doğa ve yaşam içerisindeki enerji döngüsü süreçlerinin ifadesidir. Enerji verimliliği, doğal örüntülerin hem sebebi hem de sonucudur. Örüntü, akciğerlerimizdeki damar yapısından ağaçlara, düşünce yapılarından akarsulara çok farklı boyutlar arasında ortak olan kalıptır. Örüntü kendiliğindendir ve çaba gerektirmez. İnsan yapısı olan birçok şey ise doğal örüntülerle çelişmekte ve doğa tarafından dönüştürülmesinin önüne geçmek üzere ciddi bakım ve enerji girdisi gerektirmektedir. Doğayla mücadele edip sonunda yenilmektense, doğal örüntülerle uyum içinde olan ve doğal örüntülerin kullanıldığı tasarımlar yaparak doğanın bizi beslemesini ve desteklemesini sağlayabiliriz.
Tasarımın geleceği örüntü kavrayışı ve bunun uygulamasındadır.
Doğa Gözleminden İlkelere, İlkelerden Davranış Talimatlarına
Permakültürün en önemli yönlerinden biri de ilkelerinin bir yandan da davranış ve harekete geçme talimatları olmasıdır. Bu ilkeleri sadece bilmemiz bir işe yaramaz. Uzun vadede hayatta kalmak üzere davranabilmeyi yani dünyayı gözetebilmeyi, insanı gözetebilmeyi ve bu amaçlara vakfedebilecek ihtiyaç ve ürün fazlasını ortaya çıkarabilmeyi umuyorsak, yeryüzündeki ikametimizi ve gündelik hayatımızı kurgularken doğal ekosistemlerin gözleminden çıkmış olan bu ilkeleri dikkate alıyor, uyguluyor ve bunlara uyuyor olmamız gerekmektedir. Aksi takdirde doğaya ve dolayısıyla o doğa üzerinde yaşayan insan topluluklarına zarar vermeden, onlardan çalmadan yaşamamız imkânsızdır. Bu da ancak sömürülecek doğa ve dolayısıyla insan kalmayıncaya kadar sürebilir ve ne yazık ki o gün de çok yakındır. Duruma bu sadelikte baktığımızda muhasebe çok basittir ve tavizsizdir. Dilleri ne söylerse söylesin, ne iddiada olurlarsa olsunlar hangi kişilerin, toplulukların ya da kurumların bolluğa ve barışa, hangi kişilerin, toplulukların ya da kurumların kıtlığa ve savaşa hizmet ettiği de çok açıktır.
Kaynaklar
– Permaculture: A Designers’ Manual
– Introduction To Permaculture
– Marmariç Permakültür
– Permakültür El Kitabı
Merhaba, çok güzel bir yazı. Kim yazdı ya da nereden çevrildi acaba?
Merhaba, makaleye ait kaynaklar yazısının sonunda belirtilmiştir. Böyle değerli yazıların ortaya çıkmasında emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.