Atıklardan Biyogaz ve Enerji Üretimi
Son yıllarda ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için yurtdışından temin edilen yakıt maliyetinin artması, enerji alanındaki dışa bağımlılığımızı da maalesef hatırı sayılır ölçüde artırmıştır. Günümüzde enerji sektöründe yaşanan teknolojik gelişmeler ise özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde gerek ekonomik kalkınmayı gerekse çevre sorumluluğu bilincini doğrudan etkilemektedir. Bu doğrultuda hayvansal ve tarımsal katı atıkların değerlendirilmesi için kurulmakta olan tesisler, ülke ekonomisine katkıları nedeniyle enerji alanında yeni yatırım alanları ve iş pazarları oluşturmaktadır. Bu tesisler, gelişmiş ülkelerde temiz bir çevrenin vazgeçilmez koşulu olarak kabul edilmektedir. Çünkü çevresel kazanımlar, ancak sürdürülebilir atık yönetiminin benimsenmesi ve uygulanması ile mümkün kılınmaktadır. Özellikle atıklardan biyogaz ve enerji üretimi, hem atıkların kaynağında bertaraf edilmesine hem de işlendiği bölgede pozitif katkı sunacak şekilde değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Enerji alanında dışa bağımlılığımızı, atık bertaraf yükümlülüğünde maliyetlerimizi, çevre kirliliğini ve çevre sağlığı problemlerimizi azaltan bu tip projeler aynı zamanda doğal kaynakların korunmasını da sağlamaktadır.
Ülkemizde de bu tip çevre politikalarının oluşturulması ve özellikle de hayvansal ya da tarımsal katı atıkların biyogaz ve enerji üretimi yoluyla değerlendirilmesi için atılmaya başlanan adımlar yatırımcıları heyecanlandırmaktadır. İnanıyoruz ki Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla Türkiye’de oldukça yeni olan biyoenerji ve biyogaz, kırsal alanda elektrik üretimi ve ısınmada kullanılan doğalgaza karşı önemli bir alternatif oluşturacaktır.
Bu konuda hatırlanacağı üzere en önemli adım, “Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Yasa Tasarısı”nın 2011 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmesi ile atılmıştır. Bu yasa ile yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde en büyük fiyat garantisi biyokütleye verilmiş olup biyokütleden üretilecek elektrik için kW/saat başına ilk 10 yıl 13,3 cent dolar’lık bir devlet alım garantisi sağlanmıştır. Ancak bugün Türkiye’deki ön lisans almış firma sayısına bakıldığında biyogazdan elektrik üreten firmaların hala sayıca çok az olduğunu görüyoruz. Bu konuda maalesef hem teşviklerin yeterli olmadığını hem de firmaların önünde birtakım engellerin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle sektörün daha iyi koşullarla desteklenmesi gerektiğini ve bu alandaki yatırımların yaygınlaştırılması için gerekli çevre politikalarının yerel yönetimlerce uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin organik atıklardan biyogaz üretimi yoluyla enerji elde edilmesi, salt elektrik üretim miktarı göz önünde bulundurulduğunda her zaman ekonomik olmayabilir ancak unutulmamalıdır ki bu atıkların enerji elde etmek için değerlendirilmesi aynı zamanda bu atıkların bertaraf edilmesi zorunluluğunu da yerine getirmiş olacaktır. Böylece atıkların bertaraf giderlerinde de ciddi tasarruf sağlanacaktır. Buna en güzel örneği, İsveç’in çöpten elektrik üretmesi olarak verebiliriz.
Biyokütle enerjisinin ülke ekonomisine daha hızlı bir şekilde katkı sunabilmesi için sektörde yapılmasını gerekli bulduğumuz unsurları ise şu şekilde sıralayabiliriz;
1) Büyükbaş hayvan çiftliklerinde hayvansal atıkların toplanma yöntemlerine standart getirilmelidir. Bu durum, seçilecek proses teknolojisini doğrudan etkilemektedir.
2) Hayvan çiftliği atıkları, yakın civarlardan temin edilebilecek diğer organik atıklarla desteklenmelidir. Özellikle meyve-sebze hal atıkları, mezbaha atıkları, tarımsal atıklar biyogaz potansiyelini artıracak atıklar olup temin edilmeleri de kolaydır. Böylece diğer organik atıkların da bertarafı sağlanmış olacaktır.
3) Küçük kapasiteli hayvan çiftliklerinin uygun koşullarda kooperatif çatısı altında toplanarak bir araya getirilmesi sağlanmalıdır. Böylece ayrı ayrı biyogaz tesislerinin yapılmasının ekonomik olmadığı durumlar yerine ortak tesisler ile enerji potansiyeli değerlendirilmiş olacaktır. Aynı zamanda atıkların hammadde olarak temini ve taşınımı kolaylaşmış ve nakliye giderleri azaltılmış olacaktır. Özellikle şehir merkezlerine yakın ancak ayrı ayrı hayvan çiftliklerinin neden olduğu koku problemleri de göz önünde bulundurulursa bu çiftliklerin atık bertarafları açısından da faaliyetlerini tek bir çatı altında yürütmesi çevre ve şehircilik anlayışıyla da doğrudan örtüşmektedir.
4) Ülkemizde biyogaz tesislerinin ya da bir diğer deyişle katı atık bertaraf tesislerinin yaygınlaşması için bu tesislerde kullanılacak ekipmanların yerli üreticilerinin desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Böylece orta ve uzun vadede ilk yatırım maliyetlerinin düşürülmesi, sektörün önünü açacak en önemli adım olacak ve yerli sermaye ile ülkemiz ekonomisine doğrudan katkılar sağlayacaktır.
5) Son olarak teşvik ve desteklerin artırılması gerektiğinden bahsetmeliyiz. Organik gübre yönetmeliği ile gübre konusunda bir standart yakalanmaya çalışılmasını olumlu buluyoruz. Ancak organik gübrenin maalesef toplumda beklenen ölçüde yaygınlaştırılamadığını görüyoruz. Bilindiği üzere hayvansal atıkların çürütülmesi neticesinde üretilecek enerjinin yanı sıra organik gübre üretimi söz konusudur. Özellikle büyükbaş hayvan çiftliklerine organik gübre üretimi için adından söz edilir şekilde yatırım teşvikleri sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Biz organik gübrenin ekonomik getirisini mevcut mevzuat ve uygulamalar doğrultusunda pek parlak bir getiri olarak değerlendiremiyoruz. Çünkü organik gübre satışlarının beklenen ölçüde yaygınlaşmamasının nedenini yeterli şekilde desteklenmediğine bağlamaktayız. Öte yandan, organik içerik açısından fakir sayılabilecek ülkemiz toprak yapısının, katı atık arıtma tesislerinden elde edilecek katı ve sıvı gübrelerin kullanılması yoluyla zenginleştirilmesine katkıda bulunulabileceği gerçeğinin devlet politikası olarak benimsenmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.