Anıt Ağaç
Türkiye adeta bir anıt ağaç müzesi. Anadolu’da mistik, folklorik, tarihsel nedenlerle zarar görmeden varlığını sürdüren pek çok anıt ağaç bulunuyor. Ama ne yazık ki büyük çoğunluğu bilimsel ölçütlerle tespit edilip koruma altına alınmamış durumda. İnsan ve doğanın tarihine tanıklık eden bu “yeşil devler”in yok olmaması için hızlı ve geniş çaplı çalışmalara acele ihtiyaç var.
Çağımızda doğal dengenin bozulması pahasına gerçekleştirilen endüstrileşme süreci, neden olduğu çevre sorunları ile günümüz insanında yeşili koruma tutkusunu ön plana çıkarmış bulunuyor.
Bir taraftan endüstriyel kuruluşların bacalarından yükselen zehirli gazların getirdiği asit yağmurları, diğer taraftan akarsulara bırakılan katı ve sıvı atıklar ile bozulan çevrede, bu kuruluşlara hammadde ve enerji sağlama uğruna tüketilen doğal kaynaklar, dünyamızın sahip olduğu yaşam olanaklarını giderek kısıtlıyor.
Teknolojinin getirdiği çevre sorunları nedeniyle, yeşil dokusu ve doğal yapısı henüz bozulmamış alanların mevcut halleriyle korunması ve gelecek kuşaklar için saklanması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu amaçla dünyanın hemen her yerinde birçok dernekler kurulmakta ve gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında insanlar arasında bir dayanışma zemini oluşturulmaya çaba harcanmakta. Anıtsal niteliğe sahip ağaçlar ve orman parçaları da bu anlamda korunacak doğal mirasın en güzide öğelerini oluşturuyorlar.
Tarihsel çağlar içinde çeşitli uygarlıklara sahne olan yurdumuzun sahip olduğu arazi ve iklim özellikleri, çok sayıda ağaç türünün yayılıp gelişmesine olanak vermekte. Bu nedenle ülkemiz dünyanın en zengin flora merkezlerinden birisidir. Otsu ve odunsu bitki olarak dokuz binin üzerinde tür, Anadolu topraklarında doğal olarak yetişir. Bu zenginliğin yanında bir önemli özellik daha var: Floranın %30 kadarı endemik türleri oluşturur; yani, üç bin kadar bitki türü, tüm dünyada yalnız Anadolu’da yetişir. Bu bitki zenginliği, Türkiye’nin dünya üzerindeki coğrafi konumu ve morfolojik yapısının ortaya çıkardığı iklim çeşitliliğinden kaynaklanır. Ayrıca, Anadolu’nun genelde son buzul çağının etkisinde kalmamış olması da, tür zenginliğinin devamlılığını sağlayan önemli bir nedendir.
Yurdumuz ormanları, insanlığın bilinen tarihi boyunca üzerinde yaşayan kavimler tarafından sürekli tahrip edilmiştir. Ancak, Anadolu’nun değişik yörelerinde, yine de kimi mistik, kimi folklorik, kimi tarihsel, kimi de salt kesilip taşınmasındaki güçlükler nedeniyle zarar görmeden günümüze kadar gelebilmiş çok sayıda anıt ağaç ve orman parçası mevcuttur. Ülkemizde büyük çap ve boylara ulaşmış, tarihi olaylarda adı geçmiş ulu çınarlardan söz edilir. Örneğin 1096 yılında Haçlı kumandanlarından Godenfroy de Bouillon’un İstanbul’da Büyükdere Çayırı’nda, gölgesi altında karargâh kurduğu tarihi Büyükdere Çınarı (Platane de Godenfroy) bunlardan yalnızca birisi. Altı gövdenin birleşmesinden oluşan bu dev çınarın çevresinin 32 metre, boyunun ise 60 metre olduğu söylenir. 19’uncu yüzyılın sonuna kadar yaşadığı bilinen bu ağaç, ne yazık ki bugün yok. Gövde kovuğunda bir çay ocağının işletildiği ve çıkan bir yangında kül olduğu belirtiliyor. Kaynaklarda 2000 yaşında olduğu bildirilir.
Anıt ağaçlar, ulusların folklorunda, mitolojilerinde de önemli yer tutar. Eski Türk destanlarında da bunu görmek mümkündür. Ünlü Türk destanı Oğuzname’de bir çift anıt ağacın Oğuz neslinin kökeni olduğu ileri sürülür. Efsaneye göre bir gece iki ağaç üzerine gökten kutsal bir ışık sütunu iner. Bir süre sonra ağaçlardan birinin gövdesi şişer, sayılı günlerin geçmesinden sonra bu ağacın gövdesinden, ağızlarında gümüş emzikler bulunan beş erkek çocuk görünür. Zaman içinde büyüyen çocuklar her iki ağacı kendi nesillerinin atası sayarlar… Aynı destanın bir başka bölümünde Oğuz Kaan’ın güzel eşini, göl ortasındaki bir ağacın kovuğunda bulduğu belirtilir. Anıt ağaçların güç, kudret ve zafer simgesi olarak algılandığına Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş destanında da şahit oluyoruz. Kuruluş yılları dönemine ilişkin hikâyelere göre, Osman Bey, Şeyh Edebalı’nın evinde bir rüya görür. Bu rüyada şeyhin koynundan doğan bir ay, Osman Bey’in koynuna girerek iri bir ağaç haline gelir. Daha sonra da bütün dünyayı kavrar… Folklorik açıdan olduğu kadar ülke tarihi için de son derece önemli olan bir anıt çam ise, Domaniç ilçesi Domur köyünde bulunan ve yakın zamanda devrilen “Mızık Çam”dır. Bu anıt 1988 yılında esen şiddetli bir fırtınada devrilmiştir. Yaşı 743 olarak hesaplanmıştır. Söylentiye göre Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, küçükken oldukça huysuzmuş. Büyükannesi Hayme Ana, bu yaramaz torununu hoş tutmak için ona salıncak kurar ve ninniler söylermiş. Salıncak her zaman aynı ağacın dallarına kurulduğundan yıllar içinde bu ağaç Osman Bey ile özdeş hale gelmiş. Osman Bey’in eski huysuzluğunu vurgulamak için de adına Mızık Çam denmiş…
Anıt ağaçların önemli bir bölümünün günümüze kadar yaşayabilmesi, bunların kutsal ve mistik mekânlarda yer almalarından ve bu yüzden saygı görmelerinden kaynaklanır. Örneğin Kahramanmaraş’ın Kaleköyü mezarlığında bulunan 40-50 metre boy ve 100-160 santimetre çaplı 90 adet civarındaki ağacın oluşturduğu anıt sedir ormanı, varlığını Kasım Dede adıyla anılan bir yatıra borçludur. Keza, Bolu-Saççılar ve Bursa-Armutköy mezarlıklarındaki 2.78 ve 2.72 metre çaplı devasa meşeler, Denizli-Tekeköy’deki 2.08 metre çap, 30 metre boy ve 1060 yıl yaşlı servi ile Antalya-İbradı’da ortalama çapı 2.5 metre civarındaki dev kestaneler ve daha nice örnek mezarlık içinde, cami avlusunda ve türbe yanlarında bulundukları için insanların zararlı etkilerinden kurtulabilmişlerdir.
Bursa’nın ünlü çınarlarından olan Ulufeli Çınar, 18.2 metre çevresi ile hem görünüşü, hem de Osmanlı geleneklerinden birisine sürekli sahne oluşu ile anıtlaşmıştır. Tahta çıkan Osmanlı şehzadeleri, yeniçerilere dağıttıkları ulufeyi bu çınar altında vermeyi gelenek haline getirdikleri için, bu görkemli ağaç halk arasında Ulufeli Çınar adı ile anılır. İç kısmının çürümesine rağmen yaşamını halen sürdüren bu ağacın zengin ve güçlü bir devlet imajını gelecek nesillere aktarabilmesi için, içine yavru bir çınar dikilmiştir. Anıt ağaçlar ve anıt ormanlar üzerinde yapılan araştırma ve çalışmalardan söz etmek, “Neler yapılmalıdır?” sorusuna açıklık getirmek de istiyorum. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 28 Haziran 1988 günlü toplantısında, kurul üyeleri korunması gerekli doğa varlıklarından anıt ağaçların tanımı ve korunması hususunda aşağıdaki maddeleri karara bağlayarak yürürlüğe koymuşlardır: “Doğal yapısı, ölçüleri ve diğer özellikleri bakımından anıtsal nitelikler kazanmış bulunan ağaçlara Anıt Ağaç denilmesine,
Buna göre:
a- Tarihi olaylara bağlantısı bulunan yerli ve yabancı ağaç türlerinden herhangi birinin,
b- Güzellik açısından plastik değerde bir görünüme sahip olan veya doğal görünümden esaslı şekilde sapma göstererek dikkati çekici biçimler (çatal, şamdan, kıvrık, yatay vb.) kazanmış ağaçların,
c- Doğal yaşam tarzı bakımından benzerlerinden farklı gelişme nitelikleri gösteren ağaçların (aynı gövde ve kök üzerinde iki veya daha fazla türün bir arada yaşaması, garip kaynaşma ve birlikte yaşama örnekleri gibi),
d- Endemik ve nesli tükenmeye maruz yerli ağaç türlerinden; Porsuk (Taxus baccata), Karaçam’ın endemik varyeteleri, Andız (Arceuthos drupacea), Finike ardıçı (Juniperus phoenicea), Kasnak meşesi (Quercus vulcanica), fiimşir (Buxus sempervirens), Huş (Betula alba, Betula medwediewii), Kazdağı göknarı (Abies equi-trojani), Sığla (Liquidambar orientalis), Toros göknarı alttürü (Abies cilicica), bazı Akaağaç tür ve alttürleri (Acer divergens, Acer hyrcanum subsp. sphaerocaryum, Acer monspessulanum subsp. oksalianum) ve benzeri ağaçların,
e- Kent dokusunu tamamlayan, kent imajına etkisi olan grup, dizi veya tek ağaçları n 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca ‘korunması gerekli anıt ağaç’ olarak tescil edilmelerine, bu ağaçlar ve koruma alanlarında yapılacak uygulamalar için ilgili koruma kurullarından karar alınması gerektiğine,
f- Nesli tükenmekte olan sığla ağaçlarının doğal alanının tespit edilerek, bu alanlara yeni sığla ağacı dikmek suretiyle bu sahaların yeniden kazanılmasının Orman Genel Müdürlüğü’ne tavsiyesine,
g- Ulaşım yolları ile meskûn yerler ve yakınlarındaki anıt ağaçların ilgili belediyeler ve mahalli orman teşkilatı tarafından korunmasına özen gösterilmesine, yaşlanmış veya hastalanmış ağaçların hazırlanacak teknik raporlar doğrultusunda kesilerek yerine yenisinin dikilebileceğine, karar verilmiştir.”
Yüksek kurulun almış olduğu bu karar ile il ve ilçelerde dikim yolu ile geliştirilmiş veya doğal olarak yetişmiş ve “anıtsal niteliklere sahip ağaçların” 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca “korunması gerekli anıt ağaçlar” olarak tescilleri için Bölge Koruma Kuralları’na başvurulması gerekiyor. Ülkemizde anıt ağaçlar ile ilgili çalışmaların çoğalmış olması sevindirici ve umut verici bir gelişme. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Bahçeköy ekibi, “Marmara Bölgesinde ve Özellikle İstanbul’daki Tarihi ve Anıtsal Ağaçların Envanteri” adlı bir araştırmayı tamamlamıştır. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Bornova ekibi, “Ege Bölgesinin Tarihi ve Anıtsal Nitelikteki Ağaçların Tespiti ve Envanteri” adlı benzer bir çalışmayı gerçekleştirmiştir.
Diğer taraftan Ankara Ormancılık Araştırma Enstitüsü’nün Araştırma Bülteni’nde, “Anıt Ağaçlar” başlığı altında, Milli Parklar Daire Başkanlığı’nca yürütülen çalışmalar sonunda “Tabiat Anıtları” statüsü altında yüz kadar anıt ağacın saptandığı bildirilmiştir… Çevre sorunlarının geniş halk kitlesi tarafından benimsenmesine koşut olarak, anıt ağaç ve orman parçalarının popülaritesi de her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde arazi yapısı ve ulaşım yetersizliği nedeniyle henüz gidilememiş pek çok orman bulunuyor. Genellikle sarp yerlerde ve orman yayılış sınırlarına yakın yüksekliklerde bulunan bu alanlar içerisinde ulaştıkları yaş, çap ve boylar bakımından doğal anıt olabilecek pek çok ağaç ve orman parçaları mevcut…