Çevre Kirliliği

Küresel Kültürün Kurbanları

Daha yakın zamanlara kadar, bu geniş topraklarda az sayıda insan yaşıyordu. İnsanlar birbirlerinden çok uzak yerlerde oturduklarından birbirlerini duymuyor ve anlamıyorlardı. Birbirlerinden çok farklıydılar. Küçük küçük uluslar oluşturdular. Bazılarının antik bir yazısı ve edebiyatı vardı. Bazıları ise daha elli yıl öncesine kadar okuma yazma bilmiyorlardı. Bu eski halkların soyundan gelenler günümüzde fabrikalarda çalışıyor, uçakla yolculuk yapıyor. Oysa dedeleri hatta babaları Sibirya sincabını ok ve yayla avlıyor ve hayvan kemiğinden kancalarla balık tutuyorlardı.

 

Söylenceler diyarı Sibirya’nın masallarında yakın zamanlar bu şekilde anlatılmış. O zamandan bu zamana neler oldu neler bitti de bizim dünyaya bakışımız, yaşam şekillerimiz değişti? Düşüncelerimizi, giysilerimizi, dilimizi değiştiren, bir hayalet gibi aramızda dolanan “şey” ne? Kimilerimiz ona moda, kimilerimiz yeni dünya düzeni diyor. Oltayla balık tutan dededen uçak yolculuğu yapan toruna geçişte zorlanmayan insanoğlunun son 30 yıl içinde, günlük hayatında neler değişti?

 

İletişim hızlandı. İlk defa 1960’larda Amerikan ordusu içinde sınırlı olarak kullanıma açılan kapalı devre bir haberleşme ağı olan internet, 90’lı yıllardaki sıçrayışıyla hepimizin ofis ve evine girdi. İletişimin bu yolla hızlanması faydaları yanında zararlar da vermeye başladı. Dünya ölçeğinde kullanılan tek dil, günlük dilimizi de benzerleştirmeye, kelime çeşitliliğini azaltmaya başladı.

 

Gezginlik ve keşif duygusu şekil değiştirerek kitle turizmi halini aldı. Kilometrelerce doğal kıyı, doğal yaşlı orman turistlere doğa ile iç içe yaşamak, mavi ve yeşil bir arada tattırmak amacıyla tesislere ayrıldı. Gezdiğimiz yerlerle bir olup orayı hissetmek yerine oralardan bir parça alıp evimize getirmeyi alışkanlık haline getirdik.

 

Küçük tarım işçileri, kıyı balıkçıları kendilerine yetecek kadarını yetiştirmekten çıkıp dünyayı doyuracak kadar üretmeye zorlandı, dünya hiç doymayacağı bir yöne doğru itildi. Ormanlardan ve bozkırlardan kazanılan geniş alanlarda, tarım ilaçları ve yapay gübrelerle büyük verim alınmaya çalışılıyor. Geleneksel yöntemler yerini küresel teknik ve makinelere bırakıyor. İnsanoğlu nasıl üretildiğinden haberdar olmadığı yiyeceklerle besleniyor.

 

Yaşam kalitemizin iyileştirilmesi ve insanlığın gelişimi için enerji ihtiyacımız tarihte olduğundan daha fazla hale geldi. Öyle ki, kullanmakla bitmeyecek güneş ve rüzgar oracıkta dururken, enerji üretmek için yapılan termik ve nükleer santraller çevre kirlenmesine yol açtı.

 

Kullanılan doğal kaynakların sınırları değişti. Bugün kullandığımız birçok ürünün kaynağını okyanuslar aşırı ülkeler sağlıyor. Bu da o alanların bozulmasında bizim de bir payımız olduğunu gündeme getirdi. Aşırı artan nüfus, taşıma kapasitesi hesaplanmadan tasarlanan şehirlerde, doğal alanların sınırlarına tecavüz etmeye, başka canlıların yaşam ortamlarına yerleşmeye başladı. Şehirleşme, beraberinde kentin ihtiyaç duyduğu servisleri taşıyacak dev yolları da getirdi.

 

İhtiyacımız olmayan şeylere ihtiyaç duyar hale geldik. Yeni iş kolları ve sektörlerin dallanması, bir yandan refahın üst seviyelere taşınmasını sağlarken, diğer yandan hayatlarımızın tekdüzeleşmesine yol açtı. Mutluluk yanı başımızda iken, mutluluğu arar olduk. Daha çok çalışmaya başladık ve ne yazıktır ki daha az zamanımız var.

 

Şöyle bir düşündüğümüzde bu listeye eklenecek birçok madde var tabii ki. Bütün bunların arkasındaki nedenden, yok oluşu aslında kendi masum tarifi içinde barındıran, yerel sınırları kaldıran küreselleşmeden bahsediyoruz. Basit tanımı ile küreselleşme, hangi alanda olursa olsun ekonomiden sanata, bilimden iletişime herhangi bir çalışmada, üretimde, dünya çapında geçerliliği, ağırlığı, öncülüğü olan normların, ölçütlerin dikkate alınması veya etkili hale gelmesi, benimsenmesidir.

 

Küreselleşme bu haliyle gerçek suçlu olarak listemizde yer almıyor. Ama tehdit olarak belirttiğimiz her maddenin altında yatıyor. Davranışlarımızda geriye dönüşsüz olarak ve doğa gerçeğinden gittikçe uzaklaşan bir değişiklik oluşturuyor. İnsanın gösterdiği gelişim, bugün günlük yaşantılarımızı kolaylaştıran, yaşam kalitemizi artıran bir boyuta ulaştı. Biyolojik bir tür olarak gelişimimiz diğer canlı türlerini ve onların yaşamlarını destekleyen çevreyi ne yazık ki olumsuz yönde etkiliyor.

 

Küreselleşme nedeniyle sınırların ortadan kalkması dünyanın farklı yerlerindeki kaynakların o yörelerde yaşamayan insanlarca kullanılmasını körükledi. Kullandığımız ürünlerin, hangi kaynakları tükettiğini, yeryüzünün neresine ne şekilde zarar verdiğini bilmiyoruz. Sadece günlük yaşamımızla bile, belki hayatımız boyunca hiç görmeyeceğimiz doğal ortamları olumsuz etkiliyoruz.

 

Küreselleşme belki masallarımızdaki ormanların hayalini silemedi ama sahip olduğumuz her şeyi satın aldı. Bütün yerel değerlerimiz, küresel kültürün kurbanları olarak dünya marketlerinde sıradan ürünlermiş gibi sergileniyor. Her yerde aynı yazı karakteri ile yönlendiriliyor, aynı dili konuşmaya zorlanıyoruz. Sistemin dışına çıkanlar sistemin içine alınacak şekilde yönlendiriliyor. Kısacası küreselleşmede sistemin dışı diye bir yer yok. Ülkemizde de küreselleşmenin etkilerini gözlemek ve örnekler vermek mümkün. Kalkınma kaygılarıyla ülkemizin nehir vadileri barajlara, Karadeniz sahili yollara, Ege’deki en güzel kıyılar turizme kurban ediliyor. Aynı şekilde, doğal yaşlı ormanlarımız yanlış ormancılık faaliyetlerine, sulak alanlarımız ve bozkırlarımız tarım politikalarına karşı diyetlerini ödediler. Ve sırada hâlâ çok kurban var. Sonuç madalyonun hangi tarafından baktığımızla ilgili olacak.

Yeşil Kalem

Daha yeşil ve güzel bir Dünya için yola çıkan Yeşil Aşkı, herkesi Dünya’ya zarar vermeden, çevre dostu ve sürdürülebilir bir yaşama davet ediyor. Bütün gayemiz; temiz bir çevre, yaşanabilir bir dünya ve yeşil gören gözlerdir. Yeşil görmeyen gözler, Renk zevkinden mahrumdur.

blank

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir