EkoTerapi – Doğanın İyileştirici Gücü
Bir parkta basit bir yürüyüşün, küçük bir tohumdan filizlenen bir bitkiyi gözlemlemenin veya şehrin karmaşasından uzakta tatile çıkmanın, insanları stresten en azından kısmen kurtardığı ve yeniden iyi hissettirdiği biliniyor. Ancak insan ve doğa ilişkisi psikoloji literatüründe çoğunlukla ihmal edilmiş. Klinik psikolog Ralph Metzner’e göre bu ihmal, yeni bir alan olan ekopsikolojiyle son buldu. Ekopsikolojinin geçmişi 1963’te “psikoekoloji” terimini ilk defa kullanan Robert Greenway’e kadar gidiyor. Greenway’in öğretilerinden esinlenen Theodore Roszak ise 1992’de The Voice of the Earth (Dünya’nın Sesi) eserinde ekopsikoloji terimini ortaya attı. Ekopsikolojinin ekoloji ve psikolojinin bir sentezi olduğunu savunan Roszak, insanlığın doğa ile olan ilişkisini anlamaya, bu karşılıklı ilişkide neyin yanlış olduğunu teşhis etmeye ve iyileştirme yolları önermeye çalıştı. Ekoterapi terimini ise ilk olarak Howard Clinebell kullandı.
Böylece, yirminci yüzyılın son 10 yılında, insan ve doğa arasındaki bağlantı, psikoterapide “ekoterapi” diye adlandırılan açık çevresel veya ekolojik müdahale olarak yerini almış. Aslına bakılırsa ekoterapi doğanın sağladığı ekosistem hizmetlerinden biri olarak değerlendiriliyor ve karşılıklı iyileşme ve büyüme ile ilgili olarak doğal dünyayı içeren tedavi yöntemlerini kapsıyor. Bu nedenle de uygulamalı bir ekopsikoloji alanı olarak da görülebiliyor. Ekoterapi, insanların fiziksel ve zihinsel hastalıklarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için doğayla bağlantı kurmalarına, yalnızlıklarının dayanışmaya dönüşmesine, kendileriyle ve sevdikleriyle barış içinde olabilmelerine yardımcı oluyor.
Son 30 yılda yapılan araştırmalar doğal ortamlarla, özellikle yeşil alanlarla etkileşimin insanlar üzerinde yararlı psikolojik etkileri olabileceğini gösterdi. Doğanın bu tür etkilerini açıklamak için “dikkat restorasyon kuramı” adlı bir kuramdan yararlanılıyor. Bu kuram doğanın sağlayabileceği bilişsel faydalara dayanıyor ve bireyin dikkati dağıldığında yeniden odaklanmasında doğanın katkısı olduğunu savunuyor. “Biyofili kuramı” doğa ile ilişkimizde insanların diğer biyolojik sistemlere karşı içgüdüsel bir duygu ve bağ beslediğini, doğaya ve diğer yaşam biçimlerine odaklanma ve ona bağlı olma eğiliminin kısmen genetik bir temele sahip olduğunu savunuyor. “Stres azaltma kuramı” ise doğa deneyiminin duygulanım üzerindeki etkisi için bir açıklama sağlıyor. Bu kurama göre, doğa otonom sinir sistemimizi harekete geçiriyor ve buna bağlı olarak stresi ve otonomik uyarılmayı azaltıyor.
Örneğin yapılan bir araştırmada, stresli olmayan sağlıklı yetişkinlerde beyin aktivitesi ölçüldüğünde, doğa ile ilişkili manzaraları izlemenin, mutluluğu destekleyen bir nörotransmiter olan serotonin üretimini artırdığı gözlendi.
EkoTerapi İçin Yeşillensin Şehirler!
Araştırmacılar kentsel bitki örtüsünün, fosil yakıtla çalışan ulaşım araçları ve endüstri tarafından üretilen zararlı parçacıklar ile diğer kirleticileri absorbe ederek insanların fiziksel ve ruhsal sağlığına olumlu etkileri bulunduğu konusunda hemfikir. Gün geçtikçe bu kirleticilere maruz kalmanın merkezi sinir sistemine zarar verebileceğine ve depresyon gibi belirli zihinsel sağlık durumlarıyla bağlantılı olabileceğine dair kanıtlar ortaya çıkıyor. Kentsel bitki örtüsü, ayrıca stres ve uyku bozukluğuna neden olan gürültü kirliliğini azaltmaya da yardımcı oluyor. Yeşil alanların yakınında yaşayan şehir sakinleri açık alanlarda daha fazla egzersiz yaptıkları için hem fiziksel hem de ruhsal sağlıkları bundan olumlu etkileniyor. Bazı araştırmalara göre ise pek çok kültürde yeşil alanlarda bulunmak piknik gibi daha hareketsiz etkinliklerle ilişkilendiriliyor. Gene de doğada yapılan böyle bir etkinliğin bile sosyalleşmeyi sağladığından yalnızlık hissinin, kaygının ve depresyonun önüne geçmede yararı olacağı düşünülüyor.
Fiziksel ve zihinsel sağlığa yararlarının yanı sıra sağlıklı doğal alanların bize temiz hava ve su temin etmekten besin geri dönüşümüne, selden korumaktan bitkilerin tozlaşmasına katkılarına kadar bir dizi temel “ekosistem hizmetini” ücretsiz olarak sağladığını biliyoruz. Dolayısıyla kentsel ortamları tasarlarken veya yeniden yapılandırırken, biyoçeşitlilik açısından da faydaları en üst düzeye çıkarmayı hedeflemeliyiz. İngiltere, Sheffield Üniversitesinden çevrebilimci Karl Evans, kentleşmeyi küresel yok olma riskinin önemli bir nedeni olarak görüyor. Evans ve meslektaşları, 2017’de biyolojik çeşitliliği artırmak için kentsel yeşil alanların ne kadar büyük, birbirleriyle ne kadar bağlantılı ve çeşitli olması gerektiğini araştırdılar. Evans, meselenin yeşil alanların miktarı olmadığını, bu alanların kalitesinin de önemli olduğunu dile getiriyor çünkü birçok canlı türü farklı çeşitlerde yaşam alanlarına ihtiyaç duyuyor. İngiltere’deki kentsel yeşil alanların yaklaşık yarısının, pek çok Batı kentinde tekrarlanan bir model olan, sadece biçilmiş çimlerden ibaret olduğuna dikkat çekiyor ve bunların çayırlara dönüştürülmesi veya daha fazla ağaç dikilmesi gerektiğini düşünüyor. Aynı üniversitede peyzaj mimarı olan Anna Jorgensen tarafından yürütülen bir çalışmada da şehirde yaşayanların doğada zaman geçirdiklerinde en çok önemsediği şeyin çeşitlilik olduğu sonucuna varıldı. Artan biyolojik çeşitliliğin şehir sakinleri için artan ruhsal sağlık anlamına gelip gelmediği ile ilgili bulgular henüz yeterli olmasa da biyoçeşitliliğin korunmasına destek olmak şehirleri yeşillendirmek için güçlü bir neden olarak karşımıza çıkıyor.
EkoTerapi İle Bilişsel Yararlar ve Mutluluk
Araştırmalar doğa ile etkileşimin bilişsel faydaları olduğunu da gösterdi. Chicago Üniversitesinden psikolog Marc Berman ve öğrencisi Kathryn Schertz’in 2019 yılında yaptıkları araştırmada, okulların yakınındaki yeşil alanların çocukların bilişsel gelişimini desteklediği, evlerinin yakınındaki yeşil alanların ise kendi kendilerini kontrol etme davranışlarını artırdığı tespit edilmiş. Daha fazla yeşil alana sahip mahallelerde yaşayan yetişkinlerin, doğal ortamlara daha az erişimi olan mahallelerde yaşayan yetişkinlere göre bir konuya daha fazla odaklanabildiği de görülmüş. Deneyler ayrıca doğal ortamlara maruz kalmanın çalışma belleğini, bilişsel esnekliği ve dikkat kontrolünü geliştirdiğini, kentsel ortamlara maruz kalmanın ise dikkat eksiklikleriyle bağlantılı olduğunu göstermiş.
Deneysel bulgular, doğanın iyileştirici güçlerinin ne kadar etkileyici olabileceğini gösteriyor. Avustralyalı araştırmacılar, öğrencilerden bir ekranda belirli sayılar yanıp söndüğünde bir bilgisayar tuşuna bastıkları sıkıcı ve dikkat gerektiren bir görev yapmalarını istedi. Görevin ortasında 40 saniye boyunca çiçekli bir yeşil çatıya bakan öğrencilerin, beton bir çatıya bakmak için 40 saniye duraklayan öğrencilerden önemli ölçüde daha az hata yaptığı tespit edildi.
Çocukluktaki açık hava deneyimleri üzerine yapılan araştırmalar da ekosistemlerle etkileşimin önemli bir faydasının artan bilişsel işlev olduğunu ortaya koymuştur. Ohio’daki Oberlin College’da psikoloji ve çevre çalışmaları profesörü olan Cynthia Frantz, bu tür laboratuvar deneylerinin ilgi çekici olsa da dış mekânda geçirilen zamanla elde edilen çeşitli faydaları tam olarak tespit edemediğini belirtiyor ve doğada vakit geçirmenin bilişsel faydalarına inandığını, hatta aritmetik problemleri daha hızlı çözebilmenin ötesine geçen duygusal ve ruhsal faydaları da olduğunun altını çiziyor.
2019 yılında Science Advances dergisinde yayımlanan bir araştırmada Washington Üniversitesinde öğretim üyesi olan Gregory Bratman ve meslektaşları, doğa ile temasın mutluluk ve öznel refahın artması, zihinsel sıkıntının azalması ve olumlu sosyal etkileşimlerle ilişkili olduğuna dair kanıtlarını paylaştı. Diğer çalışmalar da açık alanlarda zaman geçirmenin çocuklar üzerinde kalıcı bir olumlu etki bıraktığını öne sürüyor. Danimarka’da yapılan bir araştırmada, 1985 ve 2003 yılları arasında doğan 900.000’den fazla kent sakininin verileri incelendi. Daha fazla yeşil alana sahip mahallelerde yaşayan çocukların, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde depresyon, duygu durum bozuklukları, şizofreni, yeme bozuklukları ve madde bağımlılığı riskinin azaldığı tespit edildi. Çocukluk döneminde yeşil alanlarda en az zaman geçirenlerin psikolojik sorunlara sahip olma riski, yeşil alanlarda bolca zaman geçirenlere göre %55 daha yüksekti.
Giderek artan sayıda araştırma doğada ve yeşil alanlarda bulunmanın sağlık üzerindeki yararlı etkilerine, stresi azalttığına ve iyileşmeyi teşvik ettiğine işaret ediyor. Şimdi yetkililer, işverenler, uzmanlar ve sağlık uzmanları insanların doğaya giderek daha fazla ihtiyaç duyduğunu düşünüyorlar. Norwegian University of Life Sciences’ta öğretim üyesi olan Erik Gómez-Baggethun, açık alanlarda vakit geçirmenin ruh sağlığı üzerinde koruyucu bir etkisi olduğunu, kentlerde yeşil alanların yenilenmesi ve genişletilmesinin özellikle pandemiler karşısında insanların ruhsal açıdan direncini artıracağını söylüyor.
Bu araştırmalar ışığında, gelecekteki kentsel planlamalarda, doğa ile teması mümkün kılacak unsurların planlara dâhil edilmesinin, örneğin kamusal alanlarda daha fazla yeşil alan oluşturulmasının önemi ortaya çıkıyor. Çünkü artan kanıtlar, haftada sadece birkaç saati doğada ya da yeşil alanlarda geçirmenin bile “akıl hastalıkları salgını” da yaşadığımız bu günler için önemli bir “yeşil reçete” olduğunu hatırlamamızı sağlıyor.
Ekoterapi türü | Özelliği | Yararları |
Sosyal ve tedavi edici bahçecilik | İnsanlar ve bitkilerin etkileşimde olduğu en popüler tedavi etme şeklidir. Örnek: aktif bahçecilik veya sebze yetiştirme. | Ruh hâlinin iyileştirilmesini ve duygusal yenilenmeyi teşvik etmek, Kaygı ve stresle ilişkili koroner kalp hastalığının ilerlemesini yavaşlatma, Benlik saygısını geliştirmek ve depresyonu azaltmak, Demans hastalarında uyku ve bilişsel sorunları iyileştirmek, Madde bağımlılığının tedavisi, Kanser hastalarında dikkatin yeniden sağlanması, Yaşlıların hissettiği izolasyonu azaltmak. |
Hayvan destekli müdahaleler | Buna evcil hayvanlar, atlar ve ehlileştirilmiş diğer hayvanlarla yapılan etkinlikler dâhildir. Hayvanlar, refahı ve benlik saygısını iyileştirmek için kullanılır. Önemli bir yönü, köpek gibi bir evcil hayvanın herhangi birine karşı dostça ve sevecen davranması ve insana herhangi bir önyargıyla yaklaşmamasıdır. | Çocuklarda ve ergenlerde canlılığı, duygusal dengeyi, dışa dönüklüğü geliştirmek; Çocuklarda saldırgan davranışları azaltmak; Yalnızlık hissini ve depresif semptomları azaltmak; Şizofreni, anksiyete ve duygusal bozukluk riskini azaltmak. |
Çiftçilik uygulamalarının tedavi amaçlı kullanılması | Hayvanlarla ilgilenme, sebze yetiştirme ve mahsul yönetimi gibi çiftlikle ilgili faaliyetleri kapsar. | Benlik saygısını ve ruh hâlini iyileştirmek, Refahı iyileştirmek, Özgüven ve sükûnette artış. |
Çevre koruma | Çevre koruma çalışmalarına dâhil olmak. | Fiziksel ve ruh sağlığına yarar sağlamak. |
Yeşil egzersiz | Parklarda ve kırsalda açık havada yürüyüş ve diğer fiziksel egzersizlerin yanı sıra doğal dünyayı keşfederek sosyalleşmek. | Kişisel refahı, zihinsel ve fiziksel sağlığı iyileştirmek; Kaygı, olumsuz duygulanımı azaltma ve olumlu duygunun korunması; Bilişsel fayda. |
Doğa ve sanat | Açık havada parklarda veya kırsal alanlarda çizim ve resim yapmak, fotoğraf çekmek, şiir okumak/yazmak vb. | Ruh sağlığını ve refahı iyileştirmek |
Özel Ekoterapi teknikleri | Buradaki temel varsayım, doğanın kendisinin birincil tedavi edici kaynak olduğudur. Doğanın yabani veya yarı doğal alanlarıyla etkileşim gerçekleşir. Süreç, duyusal temas ve farkındalık yoluyla geliştirilir. | Ameliyat sonrası tıbbi iyileşme oranlarını hızlandırmak, Ağrıyı azaltmayı hedefleyen sağlık tesisi tasarımlarında kullanılmak, Travma sonrası stres bozukluğu tedavisine katkı sağlamak, Çocuklarda dikkat eksikliği semptomlarını azaltmaya yardımcı olmak, Demansta psikososyal yönetimi sağlayarak gerilimi azaltmak. |
Kaynaklar
– Lee, K.E., ve ark. “40-second green roof views sustain attention: The role of micro-breaks in attention restoration”, Journal of Environmental Psychology, cilt 42, sayı 1, 2015.
– Engemann, K., ve ark., “Residential green space in childhood is associated with lower risk of psychiatric disorders from adolescence into adulthood” PNAS, cilt 116, sayı 11, 2019.
– Chaudhury, P ve Banerjee, D., “Recovering With Nature”: A Review of Ecotherapy and Implications for the COVID-19 Pandemic, Frontiers in Public Health, cilt 8, 2020.