Dünya Gündemindeki İklim Değişikliği ve Aslında Olan
Geçtiğimiz yıl (2 – 15 Aralık 2018) Polonya’nın başkenti Katowice’de düzenlenen iklim değişikliği COP24 (24.Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı) uluslararası kamuoyu tarafından büyük ilgi gördü. Sebebi ise iklim değişikli konusunda 200’e yakın devletin temsil edildiği ve somut olarak önemli hedeflerin belirlendiği bir organizasyon olmasıdır. Amaç ise küresel ısınmayı 2 0C’nin altında sınırlamak için katılımcı ülkelerden alınan taahhütler ve istenen etkili çevre politikalarıydı.
2-13 Aralık 2019 tarihlerinde bu toplantının 25.si olan COP25 (25.Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı) İspanya’nın ev sahipliğinde Madrid şehrinde düzenlenecek. Bu gibi uluslararası konferansların temasının ‘’Çevre ve İklim‘’ olması aslında insana bir hayli ürkütücü geliyor. Çünkü bu toplantılar aslında değişimin birer katalizörüdür. Umarım mavi kürenin ekolojik dengesi şirazesinden çıkmadan yetişebiliriz. Bu arada İklim Değişikliği Konferansı’na ülkemiz ev sahipliği yapmak için aday oldu. Böyle bir konferansa ülkemizin ev sahipliği yapması ebetteki ülkemize çok şey katacaktır.
Bu gibi konferansların ve çalışmaların belki de daha sıklaştırılması gerek. Doğru kararlar alıp hızlı uygulamaya koymanın tam zamanıdır aslında. Fakat kendime şu soruları sormadan da edemiyorum. Dünya neden bu hale geldi? Bu kirlilikte kimin ne kadar payı var? Doğaya en çok zararı hangi ülkeler ne şekilde verdi? Bu zamana kadar hızlı bir şekilde gelişip büyümeye çalışırken atmosfere bırakılan kirlilikler ne olacak? Neden bu yaptıklarını bütün dünya ülkelerine mal etmeye çalışıyorlar? İşte bu sorular çok önemli. Kendi gelişimlerini tamamlamış dünyanın en büyük ekonomileri çevreye o kadar zarar verdiler ki bunun sonucuna bütün insanlık olarak katlanmak zorunda kaldık. Şimdi ise gelişimlerini daha tamamlayamamış 2. ve 3. dünya ülkelerinin de bu çalışmalarda etkin olmasını beklemek manidar doğrusu.
Fosil yakıtlar çevreye tabi ki büyük zararlar veriyor bu tartışılmaz fakat uzun yıllardır termik santrallerden elektrik üreten ülkeler eğer bugün gelişimleri daha tamamlamamış ülkelerin termik santral kurmalarını, fosil yakıt kullanımlarını kısıtlamaya çalışırlarsa işte o zaman karşılarında kendilerine destek verecek ciddi bir muhatap bulamayacaklardır. Çünkü birileri çıkıp geçmişteki faaliyetlerinin sonucu olan kirliliğin hesabını mutlaka bu ülkelerden soracaktır. Bundan dolayı öncelikle fazladan kirlettikleri havanın vergisini daha az kirletmiş olan ülkelere ödemek zorundalar. Ancak o zaman sağlıklı ve eşit bir mücadele verilebilir.
İnsanoğlunun varlığıyla başlayan ve formunu arttırarak günümüze kadar gelen faydacılık olgusu yeryüzünde milyonlarca insanın ölümüne, milyarlarca ton emisyon salınımına, binlerce hayvan ve bitki türünün yok olmasına sebep oldu. İnsanoğlunun bu müsrifliği yüzünden yeryüzünde kirlenmemiş, kullanılmamış ve el değmemiş bir şey kalmadı.
Her geçen gün çevresel yatırımlardan bahsediyoruz. Çevresel yatırımlar ucuz yatırımlar değildir. Büyük yatırım maliyetleri ve işletme maliyetleri gerektirirler. İnsanoğlu bu maliyetlerin karşılığında beklediği sayısal faydayı hiçbir zaman elde edemez. Çünkü temiz bir atmosferde yaşamanın, temiz su kaynaklarına sahip olmanın, ekolojik döngüyü bozmamanın faydasını matematiksel olarak hesaplayamazsınız. Doğaya yatırımın karşılığı aslında sayısal verilerden öte bir hesap biçimidir, rasyonel olarak ifade edilmesi mümkün değildir. Bundan dolayı tabiat hak ettiği değeri insanoğlundan hiçbir zaman görmeyecektir.
Fakat şu bir gerçek ki bütün bu olanlara rağmen tabiatın olağanüstü düzeni ve işleyişi insanoğluna sonuna kadar hizmet etmeye devam etmektedir.
Size yapılmış bir araştırmayı örnek vermek istiyorum; Dünyadaki tüm insanlara 6 ay yetecek oksijen üretimi için 40 trilyon $ gibi muazzam bir bütçe gerekiyor. Fakat bildiğimiz üzere ağaçlar bunu herhangi bir ücret talep etmeden bizler için yapmaktadır. Dünya üzerinde doğa için kimin, nerede, nasıl ve ne zaman ne yaptığı tabiki takip edilmeli, sorgulanmalı hatta tartışılmalıdır. Ancak, bütün bunlardan önce insanın tabiata karşı kendi duruşunu, tutumunu ve yaşam tarzını bireysel olarak sorgulaması çok daha önemlidir. Bunun sağlayacağı çıkarımlar neticesinde belki de yaşlı küreye armağan edilecek bir fidan çok daha uzun ömürlü bir mücadelenin başlangıcı olabilir.
İnsanlığın net bir şekilde uyarıldığı Rahman Suresi’nin 5-8. Ayetleri ile size veda etmek istiyorum. “Güneş ve ay belli bir hesap iledir; yıldız (bitki) ve ağaç secde etmektedirler; gökyüzü ki onu da yükseltti ve mizanı/ölçüyü-dengeyi koydu; sakın dengeyi bozmayın!” (Rahman: 5-8)