Çevre Kirliliği

Bir Fidan Kaç Ömür Eder

İnsanlık tarihi ve teorik bilim yaşı karşılaştırıldığında aralarında binlerce yıllık bir sürecin olduğunu görmek çok da zor değil.

 

Teknolojiye endekslenmiş ve sürekli değişim gösteren yeni yaşam tarzlarının yöneldiği “yeşil alan sağlıklı yaşam” olgusu aslında kültürümüzde uzun zamandır bulunan ve uygulanan bir modeldir.

 

Doğa bilimcilerin sanki yeni bir farkındalık gibi sürekli lanse ettiği başlıklar insanoğlu tarafından uzun zamandır bilinen fakat önemsenmeyen gerçekleri içermektedir. İnsanoğlunun tabiatla bütünleştiği Hz. Adem dönemi ve şimdiki zaman dilimi karşılaştırıldığında bilgi, teknoloji ve çevre kuramları arasındaki birikim farkını görmek mümkün.

 

Teknoloji ve bilginin arttığı bir dönemde su kirliliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve gürültü kirliliği gibi çevresel etkilerin daha az olması beklenirken tam tersine kirlilik kaynakları lineer olarak artmaya devam etmektedir. Bunu birçok maddeyle açıklamak mümkün fakat doğanın içerisinde birçok zıtlık barındırdığı bir gerçek değil mi zaten?

 

Değişik zaman dilimlerinde ve coğrafyalarda insanoğlu ağaçlara farklı ihtiyaçlardan dolayı önem göstermiştir. Sıcak çöllerde gölgelenmek için soğuk buzullarda ısınmak için kimileri sığınmak kimileri de barınmak için ve biz 2000’li yılların modern canlıları en çok ihtiyaç duyduğumuz temiz hava ve oksijen için Ağaçlara ihtiyaç duyuyoruz. İhtiyaç nedeni her ne kadar zaman içerisinde değişkenlik gösterse de insanoğlunun Ağaçsız yaşaması aç, susuz ve havasız kalması gibi bir şeydir.

 

Ağaçlar günümüze kadar dünyadaki çoğu fikir akımı tarafından benimsenmiş ve savunulan gerçekler arasında yer almıştır.

 

İklimlerin düzenlenmesinden tutunda temiz su havzalarının oluşmasına, doğal afetlerin önlenmesine kadar birçok önemli görev üstlenirler. Ormanların ve ağaçların fazlalığı yeryüzüne en yakın olan ve hava kirliliğinin bulunduğu hava katmanı olan troposferdeki zararlı sera gazlarının hapsedilmesinde ve ihtiyacımız olan Oksijenin üretilmesinde önemli rol oynarlar.

 

Dünyadaki canlı biyoçeşitliliğin 3/4’üne ev sahipliği yapan ormanları rakamsal olarak ele almak gerekirse; Ormanlarımız yazın hava sıcaklığının 5-8 derece düşmesine kışın ise 1-3 derece artmasına yardımcı olur.

 

Daha ilginç bir bilgi vermek gerekirse 100 yaşını doldurmuş bir kayın ağacı saatte 40 kişinin soluduğu karbon monoksit gazlarını emerek oksijen üretir.

 

Peki, yaradılışın ilk gününden beri dünya üzerinde var olan ve yararlarını saymakla bitiremeyeceğimiz ağaçların ülkemizdeki durumu nedir?

 

Ülkemizdeki orman popülâsyonları en fazla Karadeniz, Akdeniz ve ege bölgesinde bulunmaktadır. Fakat olgun orman alanlarımız çeşitli sebeplerden dolayı gün geçtikçe azalmaktadır. Bunu istilacı türler, bilinçsiz orman kullanıcıları, yangınlar, kirlilik, şehirleşme ve yanlış tarım gibi örneklerle açıklayabiliriz. Yani görüldüğü gibi, ormanların azalmasının temelinde ne yazık ki insan faaliyetleri yer almakta.

 

Aynı zamanda çeşitli grup ve örgütlerin, ağaçların kesilmesine karşı takındıkları tutum ve davranışlar toplumlarda bireysel ağaçlandırma çalışmalarına karşı psikolojik bir baskıya sebep olmaktadır.

 

Her qeçen dakika dünya üzerindeki kaynaklarımızı hızla tüketiyoruz, bunlardan biri de ormanlarımızdır. Bilim adamlarının Dünya Limit aşımı olarak adlandırdıkları programa göre dünyanın her yıl ürettiği doğal kaynaklar yıl dolmadan insanlar tarafından tüketilmekte ve bir sonraki yılın kaynakları kullanılmaktadır. Yani yapılan araştırmada küresel ayak izi ağı hesaplarına göre ekolojik kaynak talebimiz günümüzde 1,5 dünya seviyesindedir. Yani dünyanın ürettiği kaynakların 1,5 katını tüketiyoruz. Tabi ki kullandığımız bu doğal kaynak limitlerimizi gelecek nesillerimiz doğal afetler, kuraklık, susuzluk ve giderilemeyen kirlilik gibi katlanan faizlerle ödeyebilir.

 

Kim böyle bir tabloyla karşılaşmak ister ki?

 

Eğer bir sorun varsa bunun karamsarlığına kapılmak yerine bireysel olarak ne yapabileceğimizi düşünmemiz gerekir.

 

Hayatınızda hiç fidan dikmemiş biriyseniz size şöyle bir bilgi vermek istiyorum. Bir olgun ağaç 2 kişilik bir ailenin yıllık oksijen ihtiyacını karşılayabilmektedir. Yani ailenizdeki birey sayısının tükettiği oksijeni doğaya borçlanmadan doğaya vermeniz mümkün. Hiç geç kalmış sayılmazsınız çünkü bugün toprağa dikeceğiniz bir fidan onlarca, yüzlerce belki de binlerce yıl doğada kalacak ve hep sizi temsil edecek.

 

Tıpkı yakın tarihte Zonguldak ilinin Alaplı ilçesinde keşfedilen ülkemizin en yaşlı ağacı olarak bilinen 4112 yaşındaki porsuk ağacı gibi…

 

Yazımı Peygamber efendimiz Hz. Muhammet (s.a.v)’in gayet açık aslında bir o kadarda derin mana içeren şu hadisiyle bitirmek istiyorum. “Kıyametin kopacağını haber alsanız bile, ağaç dikmekten vazgeçmeyiniz!”

 

Saygı ve Selam ile…

Onur BOZKUŞ

2014'te Bartın Üniversitesi'nden Çevre Mühendisi olarak mezun oldu. Bir yandan Fırat Üniversitesi'nde Yüksek Lisans eğitimine, bir yandan ise kurmuş olduğu Çevre Analiz Laboratuvarında yönetici olarak meslek hayatına devam etmektedir.

blank

One thought on “Bir Fidan Kaç Ömür Eder

  • blank

    Bir fidan ekmenin bize ve doğaya olan faydaları saymaklar bitmez elbette. Lakin insanları doğasından uzaklaştırarak bizleri ağaçtan, topraktan kopardılar. Şöyle bir 40-50 sene evvele baktığınızda herkesin ufak da olsa bahçesi bulunuyordu. Şimdi ise ekebildiğimiz tek alan apartmanımızın varsa ufacık toprağı ve saksılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir