Doğadaki İzimiz: Ekolojik Ayakizi
Ekolojik ayakizi çalışmaları, insan-doğa ilişkisinin daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir temele oturması için ilk adımdır. Bu sayede, bireylerin, ailelerin veya ülkelerin ne kadar biyolojik alan tükettikleri karşılaştırmalı olarak tespit edilebilir ve tüketimlerin doğa açısından sürdürülebilirliği ölçülebilir.
Doğanın bir parçası olan ve ihtiyaçlarını doğadan karşılayan insanoğlunun doğa üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Üretim ve tüketimle oluşan ve çoğu zaman fark edilmeyen bu etkilerin toplamına “ekolojik ayakizi” denir. Bir nüfusun ayakizi içerisinde, solunum için gerekli olan hava, su, gıda, ısınma ve hareket edebilmek için ihtiyaç duyulan enerji, tüketilen ağaç ürünleri, yaşam alanlarının (evler, yurtlar vs.) kurulması için tüketilen kaynaklar ve tüketim sonucunda oluşan atıklar (sera gazları, organik atıklar, katı atıklar vs.) yer almaktadır.
Ekolojik ayakizi analizi, insanların doğal kaynaklar ve ekosistem üzerindeki etkisini ölçmeye yarayan bir hesaplama yöntemidir. Yaşarken ne kadar doğal kaynak tükettiğimizi ve bu kaynakların doğa tarafından bize sunulması için gerekli olan doğal alanı rakam olarak ortaya koyar. Bu sayede, birey, hane, ülke veya dünya olarak, tüketimlerimizin doğayı nasıl etkilediği ölçülebilir. Bir başka deyişle, doğanın sunduğu mal ve hizmetler ile insanların doğadan talep ettikleri arasındaki ilişkiyi incelemek mümkün olur.
Ekolojik ayakizi analizinin temeli iki varsayıma dayanır:
- Tükettiğimiz doğal kaynaklar ve ürettiğimiz atıklar miktar olarak hesaplanabilir.
- Hesaplanan tüketim ve üretim değerleri, bu kaynakları sağlamak için gerekli olan doğal alanın ölçülmesine izin verir.
Analiz sonucunda elde edilen veri, dünyanın taşıma kapasitesiyle karşılaştırılır. Dünyanın taşıma kapasitesi “biyolojik olarak verimli alan” olarak hesaplanır. Dünya üzerindeki toplam “biyolojik olarak verimli alan” dünya nüfusuna eşit olarak bölünür ve herkesin yaşama ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için var olan doğal alan ortaya çıkar. Yapılan hesaplamalar, kişi başına var olan doğal alanın ortalama 1.9 hektar olduğunu göstermektedir. Bu alan ile ekolojik ayakizi analizi karşılaştırıldığında tüketimin sürdürülebilir olup olmadığı anlaşılır.
Ekolojik ayakizi çalışmaları, insan-doğa ilişkisinin daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir temele oturması için ilk adımdır. Bu sayede, bireylerin, ailelerin veya ülkelerin ne kadar biyolojik alan tükettikleri karşılaştırmalı olarak tespit edilebilir ve tüketimlerin doğa açısından sürdürülebilirliği ölçülebilir.
WWF1 (Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı) ve diğer bazı kaynaklar, ülkelerin ekolojik ayakizlerini her sene raporlar halinde sunmaktadır. Bu raporlar, bugünkü kaynak tüketiminin var olan kapasitenin % 20 üzerinde olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle, dünyadaki her kişi ortalama 2.4 hektar doğal alan tüketmektedir. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere pek çok ülkede kişi başına 1.9 hektarın çok daha üzerinde tüketim yapılmaktadır. Ortalama bir ABD vatandaşı 9.6 hektar, ortalama bir Avrupa vatandaşı 5.5 hektar doğal alanı kendi ihtiyaçları için kullanmaktadır. Dünyadaki herkes ortalama bir ABD vatandaşı gibi yaşarsa en az 5, ortalama bir Avrupa vatandaşı gibi yaşarsa en az 3 dünyaya daha ihtiyacımız olacaktır. Bununla beraber, Mozambik gibi az gelişmiş ülkelerde tüketim değeri ortalama kişi başına 0.4 hektara kadar düşmektedir. Ülkemizde kişi başına tüketim ortalama 2.2 hektar civarındadır ve gün geçtikçe artmaktadır.
Bu rakamlar, bugünkü yaşama tarzımızın sürdürülebilir olmadığını açıkça göstermektedir. Hızla artan nüfus, lüks tüketim malzemeleri, ihtiyaçtan fazla tüketim, uzun mesafelerden seyahat eden mallar, sorumsuzca seyahat, üretim için kullanılan doğal kaynakların çoğu zaman ürünlerin fiyatlarına yansımaması, üretim sistemlerinin çok fazla atık çıkartması, doğadan kopuk yaşama tarzı… bizi bu duruma getirmiştir. Bugünkü büyüme ve tüketim hızımız doğal kaynakların karşılayabileceğinin çok üzerindedir.
Bu olumsuzlukların farkında olan bireylerin ve toplulukların sayısı gün geçtikçe artmakta ve dünyanın hemen her yerinde farklı yaşama tarzları ortaya çıkmaktadır. Buna en güzel örnek ekoköyler’dir. Ekoköyler, ekolojik, ekonomik, sosyo-kültürel ve ruhsal anlamda sürdürülebilir yaşama modelleridir. Doğayla uyumlu tasarımlar ve gönüllü katılımcılıkla ekolojik ayakizini düşürmeyi hedeflerler. En eski ekoköylerden biri olan İskoçya’daki Findhorn Ekoköyü’nün, Findhorn Vakfı, Küresel Ekoköyler Ağı-Avrupa ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği işbirliğiyle 2005 yılında yapılan ekolojik ayakizi analizi, köyde yaşayanların ortalama ayakizinin 2.7 hektar olduğunu ortaya koymuştur. Bu alan tipik bir İskoç veya İngiliz vatandaşının ayakizinden (5.4 hektar) çok daha küçüktür. Doğayla uyumlu yaşamayı seçerek tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdiğimizde büyük fark yaratabileceğimiz ortadadır.
Ekolojik ayakizimizi düşürmek için bireysel olarak yapabileceğimiz pek çok şey vardır. Doğal kaynakları (su, enerji, ağaç ürünleri vs.) tasarruflu kullanmak, satın almayı düşündüğümüz şeylere gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını sorgulamak, elimizden geldiğince yerel ve mevsimsel gıdalar tüketmek, az atık üretmek, kağıt, cam, plastik gibi atıkları geri dönüştürmek, olabildiğince az seyahat etmek, uçak yerine tren, otobüs gibi petrolü daha verimli kullanan ve karbondioksit salınımı düşük olan araçları tercih etmek yapabileceklerimizden bazılarıdır.
Yaşarken tükettiğimiz her türlü kaynak doğa tarafından bize sunulmaktadır. Doğanın efendisi değil, parçası olduğumuzu hatırlayıp buna göre yaşamaya başladığımızda küresel olarak şifa sürecine gireceğimize inanıyorum. Gandhi’nin bir sözüyle nokta koymak istiyorum: En azıyla yaşa ki, diğerleri de en azından yaşayabilsinler.